Nefes darlığı hakkında bilgi

Soluk alıp vermenin güç ve sıkıntılı olması. Buna dlspne ismi de verilir. Hızlı nefes alıp vermeyi, nefes darlığı ile karıştırmamalıdır. Genellikle nefes darlığı hızlı nefes alıp verme ile birlikte bulunursa da, nefes darlığı olmaksızın sadece hızlı nefes alıp verme söz konusu olabilir. Mesela; bazı zatürrelerde ve ağır enfeksiyon hastalıklarında hızlı nefes alıp verme bulunabilir, fakat hasta rahatsızlık duymadığı için, nefes darlığı bahis konusu değildir.
Her normal insanda, aşırı çalışma ve yorulma ile nefes darlığı husule gelir. Asıl önemli olan, istirahatte veya normal günlük işler sırasında dahi gelen nefes darlığıdır.
Çeşitli ruhi ve bedeni streslerde nefes darlığının gelişmesi veya gelişmesi kişilere göre değişiklik gösterir. Antrenmanlarkı, nefes darlığı olmaksızın çalışma kabiliyeti arttırılabilir. Nefes darlıkları; birden husule gelebildikleri gibi, yavaş yavaş başlayıp, gitgide uzanan şekillerde de olabilir. Bir kısım nefes darlıkları, atmosferik değişmelerle, tozlarla veya başka faktörlerle ilgili olarak husule gelir. Mesela astımdaki nefes darlığı bu tiptendir.
Birden bire husule gelen dispnelerde (nefes darlıklannda), şu durumlar düşünülmelidir: Sol kalb yetmezliği (ani oluşan), astım krizi, kalb kası ile kalb zarı arasında bir darbe neticesinde sıvı veya kan toplanması; ani meydana gelen akciğer enfeksiyonları, üst solunum yolunun birden tıkanması, akciğerin bir bölümünün veya tamamının aniden sönmesi, akciğer damarlarından birinin aniden tıkanması vb.
Yavaş yavaş başlayıp, gitgide artan nefes darlıklarında ise şu durumlar akla gelmelidir: Sol kalbin yavaş gelişen yetmezlik halleri, gırtlak ve ana bronş kanserleri, büyük guatrlar, difteri, müzmin bronşit, geniş tüberkütozlar (verem), akciğerin mesleki toz hastalıkları, aşırı şişmanlık, aşırı kansızlık tiroid bezinin aşırı çalışması v s.
Nefes darlığından şikayet eden hastalar, bir hekime başvurmalı, bunun sebebi araştırılmalı ve tedavi ona göre yapılmalıdır.

Nasır nedir?

Derinin boynuısu tabakası- nın uzun süre devam eden basınç veya sürtünme sonucu, belirli bölgelerde kalınlaşması. Nasır, tepesi içeri bakan bir piramit şeklindedir. Geniş bölgede meydana gelen sertleşme koruyucudur. Fakat küçük olanları genellikle ağrılıdır. Ayak tabanlarında meydana gelen ağrılı ve mikroplu siğilleri, nasırla karıştırmamalıdır.
Nasır, genellikle kişinin yaptığı işin bir nişanı olarak ortaya çıkar. Mesela, çiftçilerin, işçilerin elleri nasır tutar. Ayak parmaklarındaki nasırlar, daha ziyade çok dar ayakkabı giyilmesine bağlıdır. Ağrılı nasırlardan kurtulmak için, nasırı meydana getiren sebebi bertaraf etmelidir.
Tedavi: % 10-40'lık salisilik asidli merhemler veya flasterler ile sonuç alınabilir. Sertleşmiş kısım, küçük bir cerrahi müdahale ile çıkarılırsa hasta rahatlar. Parmak arasındaki nasırlar, yassı bir gaz tamponunu iki parmak arasına yerleştirerek, tazyikin ortadan kaldırılması suretiyle tedavi edilir.

Nabız hakkında bilgi

Kalbin kasılması sırasında, kan basıncında meydana gelen değişikliklere uyacak
şekilde, arterlerdeki (atardamarlar) genişleyip daralmanın gözle görülmesi veya elle hissedilmesi. Nabzın alınabilmesi için, atardamarın sert bir yüzeye, mesela kemiğe yaslanması ve deriye yakın olması gerekir. Nabzın en kolay alındığı yerler; bilek, şakak, uyluk ve boyundaki atardamarlardır.
Nabzın sayısı; yaşa, cinse, heyecana, soğuğa ve hareketliliğe bağlı olarak değişir. Birçok hastalıklarda da nabzın sayısında, şeklinde, basıncında değişiklikler olur. Normal nabız sayısı, erişkinler için 60 ila 100 arasıdır. Erkeklerde ortalama 70, kadınlarda 80'dir. Yeni doğan bebeklerde 140 ila 150 civarında değişir, yaş ilerledikçe bu sayı azalır.

Mukoza nedir?




Vücudun iç kısmındaki kanal ve boşlukları döşeyen hücrelerden husule gelen
zar tabaka. Mukoza döşeli olan iç boşluklar, dışarıya açılan vücut kanalları vasıtasıyla dış ortamla temastadır.
Sindirim sistemi, solunum sistemi ve boşaltım sistemi; ayrıca kadın üreme organları mukoza ile döşelidir.
Sindirim sistemi: Ağızdan, anüse kadar devam eden sindirim borusunun çeşitli bölümlerinde, çeşitli tip mukozalar (epitel dokusu) bulunur. Ağız, yutak ve yemek borusunun sonuna kadar olan kısımda "çok katlı yassı epitel" dokusu, mukoza'yı yapar. Dildeki mukoza da bu çeşittir. Ancak dilde "papilla" denilen tat almak için özelleşmiş çıkıntılar bulunur. Mide ve bağırsakların mukozası "tek katlı silindirik" epitelden meydana gelmiştir. Bu hücrelerin arasında sümüklü salgı yapan hücreler (kadeh hücreleri, Goblet hücreleri) bulunur. Mide mukozasında bundan başka asit salgılayan hücreler de vardır. Sindirim kanalının son kısmı olan "rektum"u döşeyen çok katlı, yassı epitel dokusuna rastlanır.
Ürogenital sistem: Böbrekten itibaren idrar borularında (ületerler), mesane ve uretra (idrar kanalı) da bulunan mukoza, bu sisteme has epitelden meydana gelmiştir. Buna "çok katlı değişken epitel" denir.
Erkek üreme organlarından olan meni borucukları ve kadın üreme organlarından uterus (rahim) ile yumurta kanalcıklarında "tek katlı titrek tüylü epitel" mukozayı yapar.
Solunum sistemi: Bu sistemin organları olan burun boşlukları, soluk borusu ve gırtlak mukoza ile döşenmiştir.
Diğer mukozalar: Göz kapaklarının altını ve gözün görünen beyaz kısmını döşeyen, "Konjoktiva" adını alan mukoza çok katlı yassı epitelden meydana gelmiştir. Orta kulak döşemesini yapan mukoza tek katlı kübik epiteldendir. Aynı çeşit mukoza, beynin iç boşluklarını da döşer. Mukozalar, yapıları ve mukus denilen salgılanıyla mikroplara karşı engel oluşturmuşlardır. Ayrıca solunum yollarındaki titrek tüyler, mukusu ve buna yapışmış mikrop ve diğer parçacıkları dışarı atarlar.

Morg nedir?

İçinde otopsi salonu, teşrih odası, cesetleri muhafaza etmeğe yarayan soğuk hava odası veya soğuk hava dolapları bulunan bina veya bina kısımları. Her hastanede bu bölüm bulunur.

Morarma nedir? Morarma hakkında bilgi

Özellikle el, ayak, çene, burun, dudak gibi vücudun uç kısımlannda ortaya çıkan
renk değişimi. Tıp lisanındaki ismi siyanozdur.
Siyanozda, deri ve mukoza kılcal damarlarında indirgenmiş hemoglobinin (yani oksijen taşımayan molekülün) artması sonucu deri ve mukozaların mavimsi-mor bir renk alması beklenir. Kanda, oksijeni hemoglobin taşımaktadır. Oksijeni akciğerden alıp dokulara götürmekte, tekrar akciğere dönerken de karbon dioksiti taşımaktadır. Oksijen taşımayan hemoglobin miktarının normalin üstüne çıkması morarmaya sebep olmaktadır. Hakiki siyanozu; anilin türevleri, nitratlar ve bazı ilaçların alınmasıyla kanda methemoglobin ve sulfhemoglobin teşekkül etmesinden ileri gelen ve kurşuni bir nüans gösteren mor renkle kanştırmamalıdır.
Siyanozun şiddeti; deri kılcal damarlarının durumuna, derinin
kalınlık ve inceliğine, pigmentasyon derecesine bağlıdır. Siyanoz; el, ayak gibi uç kısımlarda yanak, kulak, tırnak dibi gibi kılcal damarlardan zengin az pigmentli olan bölgelerde, ağız ve dil mukozasında daha bariz olarak görülür.
Siyanozun meydana çıkması için deri ve mukoza kılcal damarlarında indirgenmiş hemoglobin miktarının 100 ml. kanda 5 grama erişmesi gerekir.
Şoktan ileri gelen siyanozda, kılcal damarlar iyi dolmadığından ve çevresel kan dolaşımı yavaşladığından deri soluk, grimsi mor bir renk alır. İki tip siyanoz vardır:
Merkezi siyanoz: Şu durumlarda ortaya çıkar. sol kalb yetmezliklerinde, soluk borusu ve bronşları tıkayan durumlarda, astma ve amfızemde, yüksek irtifalarda bazı doğuştan olan kalb anomalilerinde (Fallot tetralojisi, trunkus arteriosus, büyük damarlann yer değiştirmesi gibi). Merkezi siyanozda özellikle, dudak ve dil morarmıştır.
Etraf siyanozu: Dokulardaki kan akımı durgunluğu veya diğer sebeplerle oksijen satiirasyon eksikliği artar ve böylece siyanoz husule gelir. Soğuk, sağ kalb yetmezliği, triküspit darlığı, konstriktif perikardit, bir uzvun turnike ile sıkıştırılması durumunda ve şokta siyanoz husule gelir. Etraf siyanozunda özellikle- el, ayak gibi uzuvlarda morarma sözkonusudur.
Siyanoz bir hastalık değil, bir hastalık belirtisidir. Siyanoza yol açan sebebin bulunup tedavisinin ona göre yapılması lazımdır.

Moniliyazis (PAMUKÇUK) nedir?

Candida türü mantarlar tarafından yapılan, insan vücudunda çok çeşitli yerlere
yerleşebilen bir mantar hastalığı. Hastalık yapan çeşitli candida türleri içinde en çok rastlanılanı, Candida albicans'tır. Mantar, yerleştiği vücut bölgesine göre değişen iltihabi belirtilere sebep olur.
İltihabın başlangıcında, epitelde şişme meydana gelir. Bunu, epitel hücreleri arasında mantar sporcuklarının toplanması ve mantar misellerinin (dallanmış şekillerinin) ortaya çıkması takip eder., Zamanla yaralar belirir ve iltihap giderek derinleşir.
Moniliyazis, hayatın ilk aylarından itibaren insanın karşılaşabildiği bir enfeksiyondur. Süt çocuklarında rastlanan şekline "Pamukçuk" denir ve ağızda beyaz lekelere sebep olur. Bu lekemsi zarlar kolayca kalkar ve altlarının kırmızı olduğu görülür. Küçük çocuklarda ve daha büyük yaşlarda görülen bir şekli de dudak köşelerine yerleşir ve "yalama" (perleche) adını alır. Özellikle yaşlı ve şeker hastası kadınların edep yerlerinde yerleşen moniliyazis, kaşıntı ve akıntlyla çok rahatsız edici bir hastalıktır.
Deri moniliyazisi bir kaç şekildedir. Deri kıvrımlarında, tırnaklarda ve saçlı deride yerleşebildiği gibi nadir vakalarda mantar, bütün deriyi hastalandırabilir. Kızarık bir lekeden içi su dolu keseciklere ve akıntılı sivilcelere kadar değişen deri belirtileri görülebilir.
Moniliyazis, bunlardan başka fazla sık olmamak şartıyla vücudun organlarını da tutabilir. Solunum sisteminde bronşite bazen zatülcenb'e (akciğer zarı iltihabı); sindirim sisteminde daha çok ishallere sebep olur. İdrar yollarında ve böbrekte iltihap, özellikle mesane iltihabı yapabilir, ancak bunlar çok nadirdir ve daha çok ağır antibiyotik tedavilerinden sonra (kanser gibi) hastanın direncini iyice düşüren hastalıkların son dönemlerinde ve AİDS'de görülebilir. Kandidalar bundan başka kalbe yerleşip endokard denilen iç zarı iltihaplandırabilirler. Bu, daha çok kalb kapaklarını döşeyen zarda rastlanan bir olaydır.
Moniliyazis'in tedavisi, günümüzde etkili mantar ilaçları sayesinde kesin, fakat sabır isteyen bir iştir. Clotromazole (Canesten) ve Nystatin (Mycostatin) gibi ilaçlar hekim kontrolünde uygulanır, tedavi sonucu umumiyetle yüz güldürücüdür. Sistem moniliyazislerinde ağızdan alınan mantar öldürücü ilaçlar kullanılır.

Mongolizm nedir?

Zekâ geriliği ve bazı bedeni kusurların beraber görüldüğü bir hastalık. Down sendromu veya trizomi 21 gibi isimleri de vardır. Bir kromozom sapmasından yani, yirmibirinci kromozom çiftine fazladan bir 21. kromozom daha eklenerek üç adet bulunmasından ileri gelir. Bu yüzden mongoliyenler 47 kromozoma sahiptirler. Kromozom bozukluğu başka şekillerde de olabilir. 600 doğumda bir görülebilir. Genellikle yaşlı annelerin çocuklannda ortaya çıkar. Yakın akraba evlilikleri de bu hastalıkta önemli rol oynamaktadır.
Bu hastalann boyları kısadır, enseleri düz ve kalındır, gözleri çekik ve birbirinden uzaktır, gözün burundan yana tarafında epikantus veya üçüncü göz kapağı denen bir deri kıvrımı bulunur. Dil, kalın ve pürtüklüdür; bazan aralıklı duran dudakların arasından dışarı sarkar, çabuk hastalanırlar, çoğu zaman kalblerinde de bir kusur vardır. Çocuk ancak 3-5 yaşında konuşur. Ergenlik çağında ses bozulur, çatlak çıkar, cümleler zor kurulur. Elleri kısa, toplu ve yumuşaktır, el ayasında bir tek bükme çizgisi vardır. Bunlarda "Kronik Myeloid Lösemi" denilen bir kan kanseri çeşidi çok görülür. Yumuşak huyludurlar.
Bu hastalıktaki zekâ geriliğinin tedavisinde eğitimin rolü çok mühimdir. Elverişli olanlara okuma, hatta, yazma öğretilebilir. Doğuştan bir hastalık olduğu için tedavisi mümkün değildir. İ mmün sistemleri zayıf olduğundan, enfeksiyon hastalıklarına karşı ihtimamla korunmalı, hijyen (sağlığı koruyucu) tedbirlerine riayet edilmelidir.

Miksödem nedir? Miksödem hakkında bilgi

Erişkin kimselerde, tiroid hormonunun yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan
hastalık tablosu. Tiroid bezinin kendiliğinden küçülmesi (dumura uğraması), iltihaplanmaları, guatr, tiroid bezinin normal yerinden başka bir yerde bulunması, tiroid ameliyatlarında tiroid dokusunun fazlaca alınmış olması, radyoaktif iyot tedavisi ve bazı ilaçların kullanılması bu hastalığa yol açabilir
Düşünme yavaşlığı, tepkisizlik, eve kapanma, hissi duyguların azalması, duyarsızlık, üşüme, yeni başlayan inatçı kabızlık, vücut sıcaklığının azalması, nabzın yavaşlaması, terlemede azalma, deri renginin sarı ve soluk olması, derinin kuruluğu ve pütürlü oluşu, göz kapaklan ve ellerde şişme, ses kalınlaşması ve kısıklığı, konuşma güçlüğü, saç ve tırnakların kuru olması ve kolay kırılması, kas kramplar' ve sertleşmeleri gibi çeşitli belirti ve bulgular sözkonusudur.
Kesin teşhis, kanda tiroid hormonu miktarının tayini ile konur.
Tedavisi kesin olup tiroid hormonları kullanılır.

Mide nedir - Mide hakkında sağlık bilgisi

Sindirim sisteminin; yemek borusu ile onikiparmak barsağı arasında kalan ve genellikle bir çaydanlığı andıran bölümü.
Midenin ön ve arka olmak üzere iki yüzü vard:r. Her iki yüz sağda küçük kıvrım (Curvatura Minor), solda büyük kıvrım (Curvatura Major) ile birbirine bitişir. Seröz zar, mide kası, mukoza altı ve mukoza olmak üzere yapısı dört katlıdır; Mide üst-kann bölgesinde bulunur; sağında karaciğer ve safrakesesi, solunda dalak; üstünde diyafram, altında enine kalın barsak, arkasında pankreas vardır.
Mideyi meydana getiren kas tabakası 1-2 mm kalınlığındadır ve iki temel kas tabakasına ayrılır. Dış tabaka uzunlamasına kas liflerinden, iç tabaka ise dairesel
kas liflerinden meydana gelir. Mukozanın yüzeyi, silindirimsi ve çanaksı hücrelerden bir epitelyum ile kaplıdır. Epitelyumun üzerindeki çanaksı çukurcukların dibinde salgı bezleri bulunur. Salgı bezleri midenin çeşitli kısımlarında değişik tiptedir.
Midenin çalışması hem mekanik, hem kimyasaldır:
Mekanik bakımdan mide, hareketlerin cereyan ettiği bir yerdir. Midenin besinleri karıştırdığı pek söylenemezse de, besinleri çoğu zaman başka kısımlardan daha kuvvetli ve esnek bir baskı altında sıkıştırdığı bir gerçektir.
Kimyasal bakımdan Nide çeperi üç salgı çıkarır; mukus salgısı, tek hücreli bezlerden; mide suyu, borumsuapezlerin ana hücrelerinden; klor-hidrik ise aynı bezlerin kenar hücrelerinden meydana gelir. Mukusun başlıca görevi, proteinleri sindiren mide suyunun mide çeperine değmesini önlemektir; çünkü mide çeperi de proteindendir, mide suyu ile zedelenebilir. Nitekim, mukus bulunmayan kısımlarda mide kendi ken ni yer ve ülser meydana gelir. Klorhidrik asit, midede enzimlerin etkisini kolaylaştıran asitlik derecesinde bir iyonik asit tepkimesi sağlar. Pepsin, proteinleri hidroliz yoluyla polipeptitlere çevirir (etin, yumurtanın vb. sindirimi). Peynir mayası: S ütün pıhtılaşmasını sağ- lar. Midedeki sindirimin sonucunda kimus meydana gelir. Midenin sinirleri otonom sinir sistemine aittir. Otonom sinir sistemini, beyin omirilik sinir sistemiyle birleştiren bağlar sayesinde yiyecekler mideye inincey, hattâ yemeğin tadı ağızda belirince mide suyu salgılanmağa başlar (basit refleks). Fakat terbiye edilmemiş hayvanlar yiyecekleri gördükleri zaman da midelerinden salgdama olur (edinilmiş refleks). Terbiye edilmiş hayvanda yiyecek manzarasıyla deneysel olarak bir uyarma yapılirsa (refleks) gene aynı sonuç elde edilir. Insanda da durum aynıdır.
Midenin kapasitesi normalde 0,5-1 It kadardır. Mide salgısının miktarı günde ortalama 1,5 It kadardır.
Mide Hastalıktan: Midenin şekil veya durum bozukluklan: Midenin şekli kişinin tipine bağlıdır. Kısa boylu olanlarda enlemesine genişlemiş, uzun boylularda ise leğen kemiklerine kadar uza-
yabilen "büyük J harfi" şeklini almıştır. Bu son durum çoğu kez mide düşmesi olarak kabul edilirse de, hastalık anlamıda gelmez. Bazen mide, kendi uzun elcseni etrafında ani bir dönüş yapabilir ki bu durumda acil cerrahi müdahaleyi gerektiren, şiddetli ağrı, bulantı-kusma ile kendini gösteren bir hastalık tablosu meydana gelir.
Midenin, sadece röntgen fılmleriyle tesbit edilen, fakat herhangi bir şikâyete yol açmayan şekil bozuklukları da vardır. Mide urlan: iyi huylu ve kötü huylu olabilirler. İyi huylu olanlara çok az rastlanır, pek önemleri yoktur; bazen hazımsızlık, şişkinlik i ağrı yapabilirler. Asıl önemli olan, kötü huylu urlardır ki bunlara mide kanseri denir. Mide kanseri her yaşta görülebilirse de daha çok elli yaşını aşkın erkeklerde görülür. Kanserin kesin sebebi henüz bilinmemektedir. Zayıflama, iştahsızlık, kansızlık, karın ağrısı, kanamalar, ishal, sarılık, ağrı, karında su birikmesi, hazımsızlık, şişkinlik gibi belirtilerinden biri veya birkaçı bulunabilir. Çoğu zaman ete karşı tiksinti duyarlar.
Teşhisde mide filmi yardımcıclır. Fakat kesin teşhis, Işıklı mide tüpü ile mideyi inceleyip, şüpheli yerlerden parça alarak, bu parçanın mikroskop altında incelenmesiyle konulur. Fakat teşhis konulduğu zaman çok kere hastaya yapılacak pek birşey kalmamıştır. Bunu önlemek için en ufak bir şüphe halinde film çektirilerek, durum aydınlatılmalıdır ki, erken teşhis konulabilsin. Japonya dünyada en çok mide kanseri görülen ülkelerden biri olduğu halde, endoskopik kamera ve mikrofilm taramaları yardımıyla erken teşhis ve erken müdahale yapılmaktadır. Bu yüzden Japonya mide kanserinden ölümlerin en az olduğu ülkeler arasındadır.
Teşhis konulduktan sonra yapılacak tedavi: Şayet iş işten geçmemişse veya hastaya faydası dokunacağına kanaat getirilirse, cerrahi müdahaleden ibarettir. Bazen tümörün sindirim kanalını tıkaması veya safra yollarını tıkayarak sarılık yapmasıyla sadece yolu açmaya veya sarılığı düzeltmeye yönelik ameliyatlar (hayat kurtarma olmamakla beraber) rahatlatıcı olabilir
Mide ülseri: Midenin herhangi bir yerinde bulunabilen, midenin iç yüzünü örten tabakadan, midenin dış tabakasına doğru ilerleme gösteren yaralardır. (Bkz. Ülser) Genellikle bir, nadiren birden fazla olurlar.
Mide iltihabt: (Bkz. Gastrit)
Ani mide genişlemesi: Aşırı derecede yemek yeme sonucunda, mide oldukça genişler ve kısalma gücü azalarak, içindekini boşaltamaz hale gelir. Bulantı, kusma karın ağrısı vardır. Tedavisi, sonda ile midenin bosaltılmasından ibarettir.

Metabolizma nedir? Metabolizma hakkında sağlık bilgisi

Genel olarak canlı bir organizmadaki bütün kimyevi faaliyetler. Kompleks
yapılı bileşiklerden enerji çıkmasıyla basit moleküllerin meydana gelmesine katabolizma denir. Açığa çıkan bu enerji birçok hücre faaliyeti için kullanılır. Bu enerji aynı zamanda basit moleküllerin birbirlerine eklenmesiyle kompleks bileşiklerin teşekkülü için de kullanılır ve bu hadiseye de anabolizma denir. Anabolizma için lazım olan enerji, fotosentezde olduğu gibi dışardan gelen güneş ışığı da olabilir. Güneş ışığı enerjisiyle bitkilerde karbonhidrat yani şeker sentez edilmektedir. Bu hadisede havadaki karbondioksit ve su kullanılarak güneş ışığının da enerjisi eklenerek karbonhidrat olur.


CO2 + 2H,0+ Işık enerjisi
(CH2O) + 02 + H2O.
Şekerlerin parçalanma ürünlerinin birbirine eklenmesiyle yağ asitleri meydana gelir veya amin grubunun eklenmesiyle aminoa
sitler meydana gelir. Aminoasitler de proteinlerin temel birimleridir.
Hayvanlar için gıda, bitkiler olduğuna göre bütün canlılar için enerji kaynağı güneşin; her tür canlıda metabolizma aynı şekilde işlemektedir.
Enerji genellikle bir ısı enerjisi birimi olan "Kalori" ile ölçülür. Biyolojik bilimlerde kalori denince kilokalori veya büyük kalori veya fızyolojik kalori denen birim anlaşılır. Bu da bir litre suyun sıcaklığını I 5°C tan 16°C a çıkartmak için gereken ısı enerjisi miktarıdır. Besinlerin kalori değerleri, içlerindeki protein, yağ ve karbonhidrat miktarlarından hesaplanmaktadır. Bu miktarları gösteren listeler vardır. Bu listelere göre mevcut karbonhidrat miktarı 4, protein miktarı 4 ve yağ miktarı 9 la çarpılarak besinin kalori değeri hesaplanır.


Hücrede enerji oksidasyonla ortaya çıkar. Gıda molekülleri oksijen varlığında yanarak karbondioksit ve suya dönüşür ve enerji salınır. Gıda, bir yerde yakıt gibi yakılsa çıkacak olan enerji ile bedende başka yollarla yakılması neticesinde ortaya çıkan enerji miktarı aynıdır. Yani beden yüzde yüz verimli çalışan bir makinadır. Hücrede oksidasyon kendiliğinden olmaz. Enzim denilen protein yapılı katalizörler vasıtasıyla olur. G ıdayı oksijen kullanmadan yakan canlılar da vardır. Bunlara anaerob bakteriler denir. Bunlar gıdayı mayalama (fermentasyon) ve kokuşturma (putrefekasyon) vasıtasıyla enerjiye çevirebilirler. Fakat gıda bu yolla tam yakılamaz. Karbondioksit ve su gibi çok basit yapılara kadar parçalanamaz ve etil alkol gibi hâl'a enerji depolayan bir moleküle kadar parçalayabilir. Bu yolla çıkarılabilen enerji oksidatif yakmayla elde edilenin yirmibeştebiri kadardır.
Enerji, ısı, iş ve hücre içi ve hücre dışı maddelerin içinde depolanmak olmak üzere can- !ida üç şekilde kullanılır. Enerjinin çoğu ısıya dönüşür. Bedenin harareti hayatiyet için elzemdir. Canlının çevre içindeki rolü, vücut parçalarının yapısı ve çalışmaları ve bunların altında yatan kimyevi hadiselerin miktarı ve hızları o canlının yaratıiış hikmeti üzeredirler. Bir kurbağayı sıcak kanlı düşünemeyiz. Zira varlıklarını devam ettiremezler. Bir insan bedenini soğukkanlı hayvan bedeni gibi düşünemeyiz. Dolayısıyla buharlı bir gemide yakılan kömürden çıkan enerjinin sadece yüzde yirmisinin makina tarafından kullanılması bir eksikliktir. Fakat canlılann enerjilerinin çoğunun ısıya dönüşmesi mükemmel yaratılmış olmasındandır.


Canlılarda iş, mekanik veya kimyevi olur. Hayvanlarda çoğu mekaniktir. Kimyevi işler protoplazma sentezi, özel hücre ürünlerinin (hormon gibi) sentezi ve salınması, hücre içi ile dışı arasında osmotik ve iyonik farklılığın korunmasıdır.
Depolanma nişasta (bitkilerde), glikojen (hayvanlarda) ve ağ şeklindedir. Protoplazma yani yapı maddelerinin sentezi de bir depolanma kabul edilebilir. Zira açlıkta vücut kendi yapısını yıkarak enerjisini kullanır. Alınan gıda, tüketilen enerjiyi karşılarsa depolarda değişiklik olmaz. Gıdanın tüketilen enerji- den az alınması depoları tüketir; fazla alınmasıyla depoları genişletir.
Gıdadaki enerji =Isı enerjisi+ iş enerjisi + depodaki enerji. İş yapılmadığı taktirde bütün enerji ısı olarak ortaya çıkar. Gıda da alınmazsa ısı, tüketilen depo maddesi mukabilince meydana gelir. Bu hallerdeki metabolizmaya bazal metabolizma denir. Normal erişkin bir erkek bedeninde, günde 1500-1800 kalori bazal metabolik enerji olarak ortaya çıkar. Bu miktar bedenin büyüklüğü, cinsiyet, yaş, diet ve fizyolojik şartlarla değişiklik gösterir.

Meslek hastalıkları

Kişinin, iş yerinde maruz kaldığı şartlar dolayısıyla, sağlık durumunda meydana
gelen bozukluklar ve aksamalar. İş kazası ile meslek hastalığı arasındaki temel fark, ilkinde ani bir gelişmeye yol açan bir olay bulunmasına karşılık, ikincisinde sağlığın tedrici bir şekilde bozulmasıdır.
Tarım işçilerinde, güneşe aşın maruz kalmalctan deri kanseri, tahılla uğraşmaktan mikoz,i at ve büyükbaş hayvanlarla ilgilenmekten şarbon, verem; gerilimden ötürü de sayısız ağn ve sancı çeşitleri görülebilir.
Dalgıçlarda Kaisson hastalığı (vurgun), cam üfürücülerinde katarakt (göze perde inmesi) görülebilir. Endüstride kullanılan ve işçilere zararlı olabilen zehirler şunlardır: Arsenik, an t im on, civa, kurşun, nikel, fosfor, karbon disülfıd, karbon tetra klorür (elbise temizleyici ve boyacılarında), katran türevleri ve çeşitli insektisit ve pestisitler (böcek ve fare zehirler°. Diğer önemli bazı meslek hastalıkları: Silikoz, asbestoz, bissinoz, dermatit, krom yaraları, tahriş edici kimyasal maddelerin sebep olduğu kanser, tıpta ve atom araştırmalarında radyoaktif maddelere aşırı maruz kalmanın yol açtığı kan kanseri, radyasyon hastalığı v b.
Büyük endüstri dallarının, kendilerine ait tıbbi ve sosyal yardım servisleri vardır. Bunların görevleri; tehlikeyi önleyici, işçi ve endüstri ürünlerini kullananları koruyucu özellikte olduğu gibi, moral yükseltmeye yönelen endüstri psikolojisi uygulamasını da içine almaktadır. Böyle bir fabrikanın sağlık servisinin görevi, sadece işçiyi tehlikeden korumak değil, ayrıca, işçinin organik ve psikolojik sağlığını gözeterek, fabrika işverenlerine ve fabrika ürünlerinin alıcısına da yardım etmektir.

Menopoz hakkında bilgi - Menopoz nedir?

Yaş dönümü olarak da isimlendirilen ve kadında aybaşı halinin ve yumurtlamanın
tamamen durması.
Klinik olarak menopoz, adet halinin kesilmesinden önceki ve sonraki bir dönemi belirtir. Genellikle 45-50 yaşları arasında olur. Bu yaş, belli bir dereceye kadar soya çekime bağlıdır. Bazen ani olarak fakat genellikle, aralarının uzaması suretiyle adetler kesilir. Bu duruma hiç bir belirti eşlik etmiyebilir; veya sıcak basmalan, aşırı kanamalar, depresyon ve genel durum bozukluğu belirebilir. Adet kesilmesinden sonra görülecek kanama, acilen hekime başvurulmasını gerektirir. Menopoz belirtilerinin çoğu, cinsiyet hormonlannın uygulanmasıyla giderilir; bazen de müsekkinlerin verilmesi gerekir. Normalde, menopozda depresyon belirmez, şayet belirecek olursa, hekim kontrolü gerekir.
Adetlerin düzensizleşmeye başladığı, cinsi olgunluk çağının son kısımları ile ihtiyarlık çağının ilk kısmı, klimakterium devri olarak isimlendirilir ki bu genellikle
45-60 yaşları arasına rastlar. Bu dönem içerisinde kadının gördüğü son Mete menopoz ismi verilir. Dolayısıyla bu klimakterium dönemi, menopoz öncesi ve menopoz sonrası diye ikiye ayrılır.

Meniskos nedir? Meniskos hakkında sağlık bilgisi

Diz eklemindeki yarım ay şekilli kıkırdak. Bu kıkırdakların çeşitli sebeplerden
dolayı zedelenmelerine, yırtılmalarına, ezilmelerine menisküs lezyonları ismi verilir. Bu lezyonlar, en çok sporCularcla görülür. Menisk üs kıkırdağının herhangi bir sebeble yırtılması anında kişi, şiddetli bir ağrı duyar ve mafsalı içinde birşeyin yırtıldığını hisse- der. Dizde kilitlenme olabilir veya olmayabilir. Mafsal içinde sıvı birikir. Hastanın hikâyesinin dinlenmesi, dikkatli bir muayene ve gerekirse mafsal filmlerinin çekilmesiyle teşhis konur. Tedavisi; hatalanmış menisküslerin usulüne uygun olarak çıkarılmasıdır. Hafif vakalarda ameliyat gerekmeden uygun bir tıbbi tedavi ile geçiştirilebilir.

Menenjit nedir? Menenjit hakında sağlık bilgisi

Beyin zarları iltihaplanabilir. Kanla gelen mikroplar da özellikle küçük çocuklarda menenjit yapabilirler.
Menenjite, mikroorganizmalar yol açmaktadır. En sık rastlanan mikrop, meningokok ismi verilen kahve tanesini andıran bir çift mikroptur. Ayrıca streptokok, stafılokok, pnömokok, haemophilus influenzae isimli mikroplar da menenjite yol açabilir.
Insanların çoğunda meningokoklar sadece boğazda bulunur. Fakat kişinin rutubet ve soğuğa ya da fazla miktarda mikrop istifasına maruz kalması sonucu, bu mikroplar kan dolaşımına geçerler. Kuluçka devri 1-5 gündür ve belirtiler ani başlar. Ateş yükselir, çocuklar havale geçirebilir, deri döküntüsü görülebilir. Çok şiddetli baş ağrısı, fışkırır tarzda kusma vardır, ışığa bakamaz, genellikle bacaklarını ve omurgamı gergin tutarak, bir yanına yatar. Ense sertliği vardır. Boynunu öne eğemez. Sırt üstü yatan hastanın bir bacağı karnının üstüne gelecek şekilde büküldükten sonra, bacağı dizden açmaya çalışmasıyla, çok şiddetli ağn hissedilir (kernig belirtisi). Hastanın komaya girmesi, durumun çok ağır olmasına işarettir.
Kesin teşhis, hastanın belinden su alınıp (lo. mber ponksiyon) mikroskopta incelemek ve biyokimyasal araştırmalar yapmakla konulur.
Bütün menenjitlerde klinik bulgular hemen hemen aynıdır. Ayırım, belden alınan sıvının incelenmesiyle mümkündür. Menengokok, stafilokok, pnömokok gibi bakterilerin yolaçtığı menenjitte, belden alınan sıvı irinlidir ve bulanıktır. Halbuki tüberküloz menenjitte ve virüslerin sebep olduğu menenjitte bel- den alınan swi berraktır.
Tedaviye acilen başlanmalıdır. Belden alınan sıvıdaki mikroplara uygun olan antibiyotik tesbit edilinceye kadar, yüksek dozda penisilin ile tedaviye başlanır. Daha sonra uygun antibiyotik hangisi ise onunla tedaviye devam edilir. Menenjit tedavisi, hastanede yapılmalıdır.
Tedavinin yapılmaması, geciktirilmesi veya yanlış olarak uygulanması neticesinde şayet hasta ölmezse, istenmeyen bazı sakatlıklar kalır (körlük, sağırlık, zeka geriliği v.b.).
MENISKOS

Meme hakkında bilgiler

Yavrusunu emziren ve memeli hayvanlar denen bir grup üstün yapılı yaratıklarda ve insanlarda bulunan organlar. Erişkin bir kadında iki meme vardır. Bunlar süt bezleridir. Erkekte de bulunmasına rağmen tam olarak sadece dişilerde gelişir ve yavrunun doğumundan sonra süt salgılamağa başlar. Her memenin üstünde "memebaşı" denen bir kabarıklık vardır. Meme başının etrafında koyu renkli ve pürtüklü bir hâle bulunur. Pürtüklük, buradaki yağ bezlerinden ileri gelir. Yağ bezleri meme emen yavrunun tükürüğünün yapabileceği irkilmeleri önler. Her meme süt salgılayan hücrelerle döşenmiş dallanan tüplerden meydana gelen 15-20 bölüme aynlmıştır. Her bir bölümün tüpleri birleşip, tek bir kanala salgılannı akıtır ve bu kanal meme ucuna açılır. Bundan ötürü meme ucunda 12-20 ufak delik vardır. Bu tüplerin arasını, kas lifleri, bağ dokusu ve yağ doldurur.
Memenin büyüklüğü görevinin ölçüsü değildir. Memelerin büyüklüğü ve çalışması beyin tabanında bulunan hipofız bezi hormonlannm kontrolündedir. Doğumdan sonraki ilk 96 saat içinde süt salgılanmaya başlar. İnsan sütünün salgılanmasının esas mekanizması bilinmemekle beraber, yumurtalıkların, hipofız bezi, böbrek üstü ve tiroid bezlerinin normal çalışması gerekmektedir. Bebeğin süt emmesi, süt salgılanmasında en kuvvetli uyarıcı olduğundan, bebek emdikçe, salgı devam edecektir. İnsan memesi günde ortalama 1,5 It.ye yakın süt sağlar. Bu süt, bebek için dünyada mevcut en mükemmel gıdadır. Şayet miktarı yeterliyse 6 ay, bebeğe başka bir ek gıda vermek gerekmez. Anne sütü içerisinde çocuğun hastalıklardan korunmasını sağlayan maddeler ( immünglobülinler), vitaminler, mineraller mevcuttur, hazmı oldukça kolaydır. Çocuk 2 yaşına kadar emzirilmelidir. Yapılan araştırmalar, çocuğunu emzirmeyen kadınlarda meme kanserinin, emzirenlere göre çok fazla olduğunu ortaya koymuştur. (Bkz. Anne sütü).
Meme hastalıkları: Anormallikler: Koltuk altından, karın alt bölgesine kadar uzanan bir çapraz çizgi (süt çizgisi) üzerinde, ikinci! memeler oluşabilir. Bunların görünümü bozması halinde çıkartılmalan uygundur.
Erkeklerde büluğ çağında, kandaki hormonlara karşı memelerde aşırı duyarlık belirebilir ve genellikle çok az ve tek taraflı olan bu meme şişmesi zamanla azalır.
Bazı hallerde meme başı yoktur veya çukura göçmüştür ve çocuğun ağzına gelmez, buna göbekli meme başı denir. Bazan birden fazla sayıda meme başı bulunabilir ki buna da "polithelia" denir.
Meme kanseri: Sebebi bilinmemekle beraber, bazı ailelerde daha sık rastlandığı ve çocuğunu emzirmiş kadınlarda seyrek görüldüğü iddia edilir. Kadınlarda sık meydana gelen, erkekte de rastlanabilen bir kanser türü- dür ki, erkeklerdeki çok daha kötü gidişlidir.
Memede, ağnh ağnsız sert bir kitlenin belirmesi, meme ucundan kanlı veya temiz bir sıvının salgılanması, aynı taraftaki koltuk altı lenf bezlerinin şişmesi, tümörün üstüne isabet eden derinin pürtüklenmesi, meme başının içeri çekilmesi, memelerde asimetrik bir görünüm ortaya çıkması, meme ucunda ekzemaya benzer bir halin mevcudiyeti gibi belirtileri olabilir. Bunlardan sadece biri veya bir kaçı bir arada bulunabilir.
Bazı nadir rastlanan, çok çabuk ilerleyen vakalar dışında, kitle çok yavaş büyür, fakat er geç, tedavi edilmeyen kanser, lenfatik sistem ve kan dolaşımı yoluyla vücuda, özellikle omurga ve leğen kemiklerine yayılır ve buralarda ortaya çıkan belirtiler, başlangıçta esas hastalığı hatırlatır cinsten değildir.
Tedavide en mühim faktör, sürattir. Memede herhangi bir kitle veya şüpheli herhangi bir durumda derhal hekime başvurmalıdır. Tedavi, hastalığın safhasına bağlıdır. Parça almak suretiyle kesin teşhis konulunca hekim memeyi çıkartır. Kanser, koltuk altı lenf bezlerine de yayılmışsa ki vakalann çoğu böyledir, memeyle birlikte, bu bezler ve meme altı kasları da çıkartılır. Ameliyat sonrası radyoterapi gerekebilir ve hastanın, yıllar boyu, belirli aralıklarla hekimine muayene olup, hastalığın nüksedip etmediğinin araştırılması ve gerekirse yeniden uygun bir tedavinin tatbikine başlanması gerekebilir. ilk muayenede kanserin uzak yerlere de yayıldığı anlaşılırsa, sadece meme çıkartılır ve röntgen şualan ile o bölge ışınlanır. Bazı kanserler, hormon tedavisine veya yumurtalıklann ve bebröküstü bezlerinin çıkartılmasına cevap verebilir.
Memenin fibroadenom, papillom, lipom gibi iyi huylu tümörleri de vardır ki bunların kesin teşhisi parça almak sureti ile konulur ve hekimin tavsiyesine uyulur.
Meme iltihabı: Lohusalık devrinin oldukça sık görülen bir meme hastalığıdır. Çatlak ya da içeri çökük meme uçlanyla ilgilidir. Buradan giren özellikle Stafılokok cinsi mikroplar apseye yol açarlar. Memenin bu kısmı ağrılı ve kızarıktın ateş ve huzursuzluk vardır.
Memeler elle sağılarak boşaltılır ve çocuk emzirilmez. Sıcak pansuman yapılır. Uygun antibiyotikler kullanılır ve gerekirse cerrah tarafından yarılıp, boşaltılır.
Meme kistleri: Genellikle "kronik mastit" denen bir durumla ilgilidir. Burada iltihâb bahis konusu olmayıp, hormon dengesizliği ile bir ilişki vardır. Hayatın üreyebilme devrinde görülür ve menstürasyon safhalarına göre değişen belirtilerle seyreder. Âdet öncesi artan meme ağrısı ve gerginliği söz konusudur, memelerde irili ufaklı kistler hissedilir. Tedavi olarak gerekirse büyük kistler çıkarılabilir.
Memedeki herhangi bir kist veya şişkinlik, cerrahın fikrini almayı gerektirir. Memedeki her kitlenin tehlikeli olmadığı muhakkaksa da kanser durumu olan kitlenin derhal çıkarılması, iyileşme imkanını artırmaktadır.
Memelerin kendi kendine muayene edilmesi: Memelerde muhtemel kanser belirtilerinin aranması! Kanser ihtimaline karşı tedbir olarak memeler aynı anda, her ay âdetten sonra veya menopozda her ayın ilk gününde düzenli olarak muayene edilmelidir. Bu kendi-kendine muayene, bir düzensizliğif ebat veya şekildeki değişikliği, damarlardaki belirginleşmeyi ortaya çıkarabilir. Birçok değişiklikler kanser manasına gelmemekle birlikte tesbit edildiğinde doktora gösterilmesi gereklidir.
Muhtemel belirtilere bakmak:
1-Bir aynanın karşısında memelerin büyüklük ve şekli, düzensizlik olup olmadığı ince• lenir. Şişme, renk değişikliği gibi belirtilerin varlığına dikkat edilir.
2-Eller başın üstüne konur. Bu pozisyon büyüklük ve şekil farklılıkların! belirginleştirir. Meme başlarında içeriye veya yukarıya doğru bir çekilme olup ohnadığına ayrıca kanama veya akıntı gelip gelmediğine bakılır.
3-Kollar başın üstünden arkaya doğru iyice uzatılır. Bu posizyonda yine memelerde anormal bir kızarıklık, döküntü ve toplardamarlarda belirginleşme olup olmadığına bakılır.
4- Eller kalçalara konularak iyice bastırılır. Bu hareket ciltteki kırışıklığı veya meme başının içeriye çökmesini ortaya çıkarır. Meme altları kaldırılarak kırışıklık, içeri çekilme var mı diye bakılır.
Muhtemel belirtileri hissetmek:
Kitle veya bezeleri. hissetmek için, sert bir yere uz2nılır, başın
altına bir yastık ve omuz altına katlanmış bir havlu konulur. Üç orta parmak içi ile parmaklar düz olacak şekilde memeler elle yoklanır. Meme dokusunu, sert bir şekilde göğüs duvanna doğru bastırarak muayene edilir.
1-Muayeneye meme başının etrafından başlanır. Diğer kol vücudun yanında olmalıdır.
2-Parmaklar yavaş yavaş meme dışına doğru ilerletilmelidir.
3- Memenin tabanı, dışı hissedilmelidir.
4Diğer kol başın altına konarak muayene tekrarlanmalıdır.

Melanin nedir? Melanin hakkında bilgi

Deride, gözün koroid taba- kasında (damar tabakası) ve saçta bulunan koyu renkli boya maddesi. Suda eriyebilen bir maddedir. Melanin metabolizması, genetik faktörlere ve iç salgılara bağlı bir olaydır. Bazı kişilerde, doğuştan itibaren vücutlarında hiç melanin yapılamaz. Bu kişilerin saçları, bütün kılları ve derileri beyazdır. Halk arasında bunlara abraş (albino) denir ki, bu irsi olarak geçen bir hastalıktır. Zencilerde ise melanin pigmenti oldukça fazladır. Bazı hastalıklarda (malign melanom denen urlar, gebelik, addison hastalığı) melanin pigmentinin yapılması artar, hatta kana ve idrara da karışabilir.

Megalomani nedir?

Bir kimsenin, kendi bedeni ve zihni kabiliyetlerine, kudretine, aşırı değer vermesi, kendini büyük görmesi hali ile karakterize, psikiyatrik bir bozukluk. İnsanın gerek bedeni (vücudun iriliği, gücü, cinsel kudreti), gerek zihni ve sosyal değerini, olduğundan üstün, büyük görmek eğilimidir. Bu bozukluk, ya sadece gerçek kabiliyetlerini mübalağa etmek şeklinde sinirli kalır veya acayip, gülünç, ilgi çekici davranışlara yol açan büyüklük budalalığına kadar varır. Megalomani, gerek düşünüp tartma ve tenkit duygusunun zayıflamasıyla (özellikle felç ve yaşlılıktan ileri 'gelen bunama), gerekse anormal bir ruh yapısı hastalığı sonucunda belirir. Gurur, kudret, asâlet ve ihtiras düşüncelerinde artma olur. Megalomanyak hezeyanları olan kişi, kendini imparator, devlet başkanı, çok meşhur biri olarak görebilir.

Mavi çocuk hastalığı

Deride, müköz zarlarda (ağız içini döşeyen zarda) ve tırnak yataklarında mavimsi bir rengin hâsıl olmasına sebep olan, bir kalb hastalığı ile doğmuş çocuklar için kullanılan bir ifade. Maviliğe ilâveten çocuk, yorgunluk, nefes darlığı ve ilerlemiş hastalıkta bayılma nöbetleri geçirir.
Mavi rengin sebebi, bebeğin atardamarlannda dolaşan kanın az oksijenlenmiş olmasıdır. Normal olarak, oksijensiz kan toplardamardan sağ yüreğe girer; oradan akciğerlere gider. Akciğerde kan oksijenlenir ve sol yüreğe döner. Sol yürekten çıkan kan aort vasıtaskyla bütün bedene dağılan atardamar ağına gönderilir. Mavi çocukta, toplardamar kanının çoğu akciğerlere gidemeden hemen bedene, atardamarlarla yollanır. Bazı yakalarda sağ yürek ile sol yüreği birbirinden ayıran etten duvar delik olduğundan sağ yüreğe giren oksijensiz kan direkt olarak temiz kan hânesi olan sol yüreğe girer ve aorta atılır. Bazılarında ise sağ yürekten çıkan akciğer ataidawan daralmıştır; ve bunun yanında aorta da normal olarak sol yürek üzerinde c bulunması gereken yerinden sağa kayarak hem soldan hem de sağ yürekten gelen kanı taşır olmuştur. Diğer bir kısım mavi çocuklarda ise akciğer damarı soldan, aorta ise sağdan çıkmaktadır.
Mavi çocukların hastalıkları yürekteki hastalığın ehemmiyeti derecesinde vehâmet sergiler. Yukarıda ayrı ayrı bahsedilen yürek hastalıklarının bir çoğu cerrahi yolla tedavi edilebilmektedir.

Masaj yapmak - Masaj yapma ugulamaları

Ceşitli gayelerle uygulanan, çok faydalı mekanik bir fizik tedavi vasıtası. Masaj, tıp bilgisi olan ellerde bir kat daha fazla değer kazanır.
Masaj şu durumlarda yapılır:
Hareketsizliğe bağlı ödemler (sulu şişmeler), müzmin toplardamar iltih'U'bı, lenf damarı iltihabı, felçler, müzmin iltihabi mafsal ve mafsal çevresi romatizmaları, harap edici (dejeneratif) mafsal romatizmalan, mafsal çevresi doku adale zedelenmeleri (had dönem geçtikten sonra), iyileşmeye yüz tutan kemik kırıklar', bazı metabolizma hastalıkları, yağ dokusunun ağrılı şişkinliği (cellulitis), travma sonrası meydana gelen ödem ve kan artıklannın giderilmesinde, adalelerin kuvvetlendirilmesinde, yorgun adalelerin dinlendirilmesinde ve yumuşatılmasında oldukça faydalıdır. Adalelere olan tesirlerinden dolayı masaj, sporcular tarafından çok sevilir.
Çeşitli masaj manevraları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1- Tazyik manevraları: Sabit
tazyik, cilt üzerinden avuç içi ile yapılır, ağnyı giderici etkisi vardır. Kayıcı tazyik manevralann dan "efloraj" avuç içten' ve parmaklar cilt üzerine iyice intibak ettirildikten sonra, masaj yapılan cilt sahasında elleri birbiri arkasından kayacak şekilde, cilt üzerinde hareket ettirerek yapılır. Avuçları cilt üzerinde daha kolay kaydırabilmek için masaj yapılacak sahaya talk pudrası veya sıvı vazelin sürülür. Efloraj, yüzeysel veya derin yapılır, ödemleri giderici etkisi vardır.
Derin tesirli kayıcı manevralardan olan "petrisaj" cilt, ciltaltı ve adale tabakalarını iki elle tutup, hamur yoğurur gibi hareketler yaparak tatbik edilir, ödemi giderir, yorgunluğu hafifletir. Kayıcı tazyik manevralanndan olan "friksiyon", cilt üzerine parmak uçları konulmak üzere yapılır. Ciltaltı dokularda meydana gelmiş yapışıklıklar ve nedbelerin izalesinde çok faydah ve yumuşatıcı bir manevradır.
2- Perküsyon manevraları: Her biri ellerle deri üzerine ritmik darbeler vurmaktan ibaret olan bu manevralar özellikle zayıf adalelerin uyarılmasında kullanılır.
3- Vibrasyon manevraları: Bu manevra, parmak uçları ve el düzvaziyette ve cilt sahasına dikey tarzda temas ettirildikten sonra yapılan titreme hareketlerinden ibarettir. Ağrı dindirici etkisi vardır. Elle yapılan vibrasyon manevralarından çok daha fazla sayıda titreşim yapan elektrikle çalışan vibratörler de masaj seanslannda kullanılmaktadır.
Masaj, gayesine göre birkaç manevranın arka arkaya bir seans esnasında tatbiki suretiyle yapılır. Masajdan önce hastanın pozisyonu uygun hale getirilir. Masaj, kuvvet yerine bilgi ve tecrübe isteyen bir fizik vasıtasıdır. Bilgisizce ve şuursuzca yapılacak bir masaj, fayda yerine zarar verir. Masaj yapmayı meslek edinmiş kişilere "masör" ismi verilir.
Genellikle masajdan önce; masaj yapılacak bölgeye enfraruj ışık banyosu, sıcak su banyosu gibi bir fiziki vasıta tatbik olunursa, masajın tesiri daha da artar. Masaj, toplardamarlann akış yönünde çevreden merkeze doğru yapılmalıdır.
Masajın, rahatlatıo, uyku verici ve sakinleştirici etkisi de
söz konusudur. Ateşli hastalık durumlarında, yeni tedavi olmuş kınk ve çıkık yerlerinde, iltihaplı vücut bölgelerinde ve kanserli uzuvlara masaj yapılmaz.

Marasmus nedir? marasmus hakkında sağlık bilgisi

Özellikle küçük çocuklarda görülen, protein ve kalori yetersizliği ile karakterize
ağır bir beslenme bozukluğu. Gıdalannın yetersiz olduğu ve çevre şartlarının kötü olduğu süt çocuklarında sık görülür.
Çocuk zayıftır, derisi buruşuktur, kanlı şiştir, ödem görülebilir. Başlangıçta çocuk, sessiz olabilir, fakat daha sonra huzursuz hale gelir ve iştahı iyice azalır. Son dönemde ishal görülür. Tedavisi, dengeli ve yeterli bir beslenmenin sağlanmasıdır.

Mantar zehirlenmesinde tedavi yapmak

I- Zehirli mantarın yenmesinden hemen sonra kusturmak en önemli tedavidir. Parmak ile boğa za ( Farinkse) dokunmak veya ılık tuzlu su kusmaya sebep olur. İpeka şurubu da kusturucudur. Bundan sonra yenilen mantarın cinsine göre' tedavi yapılır. Şuruba rağmen kusma olmaz ise 5 mg. apomorfın şırınga edilir.

2- Yeterli kusma sağlanamamışsa mide yıkanmalıdır.
3- Müshil verilmelidir.
4- Damardan serum takılmalıdır.
5- Mantarın türü tespit edilmelidir.
6- A. Muscaria türü mantar zehirlenmelerinde ATROPİN en tesirli ilâçtır. Damar içine veya deri altına 0,5 mg enjekte edilir. Kalp atımlan hızlanıncaya, ağız kuruması ortaya çıkıncaya kadar 20-30 dakikada bir atropin enjeksiyonuna devam edilmelidir. Çoğu vakalarda 10-20 ampul atropin gerekebilir.
7- A. Pholloides türü mantar zehirlenmesinde, karbonhidratca zengin yiyecekler verilmeli ve buna ek olarak damardan % 10 dekstroz verilmelidir. Bu tür mantar zehirlenmesinde atropinin yeri yoktur.

Mantar zehirlenmesi

Zehirli mantar bitkilerinin yenmesi ile ortaya çıkan, öldürücü olabilen bir gıda zehirlenmesi.
Hemen bütün mantar zehirlenmelerine "Amanita Muscarina" ve "Amanita Phalloides" mantarlan sebep olmaktadır.
Amanita muscarina (zehirli çayır mantarı) adlı mantann iki zehiri vardır: Muskarin ve Muskaridin. Her ikisi de isıya dayanıklıdır. Mantar pişirilse bile zehirini kaybetmez. Bu zehirler parasempatik sinir sistemine tesir eder. Mantarın yenmesinden hemen sonra veya 3 saat içinde zehirlenme belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Göz yaşarması, bol miktarda tükrük salgılanması, terleme, kusma, karın ağrısı ve şiddetli karın kramplar', ishal, başdönmesi, kas seyirmeleri, göz bebeklerinin küçülmesi, dalgınlık, havale geçirme ve komaya kadar gidebilen bozukluklar meydana çıkar. Zamanında tedavi edilmeyen hasta solunum kifayetsizliği ile ölür.
Amanita Phalloides: Bu mantarın phalloidin isimli zehiri ısıya dayanıksızdır. Ancak pişirilmeden yenirse zehirlenmeye sebep olur. Parasempatik sinir sistemine tesiri yoktur. Zehirlenme belirtileri mantann yenmesinden sonra 6-24 saat arasında değişen bir zamandan sonra ortaya çıkar. Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal görülür. Genel durum hızla bozulur. Hastalarda idrar çıkaramama (anüri) veya çok az idrar çıkarma (oligüri) olabilir. Aynca 2-3 gün içerisinde karaciğer harabiyetine bağlı sarılık görülür. Hasta hemen tedavi edilmez ise akut karaciğer harabiyeti sebebiyle beş ile sekiz günlük bir zaman içerisinde ölebilir.
Mantarlann zehirliyebileceğini önceden bilebilmek çok güçtür. Bu hususiyet aynı türün mantarlan arasında, mantanN büyüme mevsiminin çeşitli zamanlarında ve pişirme şekline göre bile değişebilmektedir. Mantar ile içilen alkol, zehirlenmeyi şiddetlendirir.
Mantar zehirlenmelerinden korunmak için, rastgele her mantarı yememeli, mantarlan çok iyi tanımalı, mantarlar ve zehirlenmeler konusunda bilgi sahibi olmalıdır.

Mantar hastalıkları - Zehirli Mantarlar ve Tedavi Yöntemleri

Mantar genel ismiyle tanınan mikroorganizmaların özellikle cilt ve tırnakta ve nadiren de diğer organlarda meydana getirdikleri hastalıklar.
Burada, yaygın olarak görülen ve tıp dilinde dermatofitoz olarak isimlendirilen cilt ve tırnak mantarlan anlatılacaktır.
Mantarlar tabiatta yaygın olup, 100.000 kadar mantar türünün bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunlardan 50 kadar tür, insanlarda çeşitli şekillerde hastalıkların meydana gelmesine sebep olmaktadır. Dış etkilere karşı çok dirençli olan bu mantarların çoğu, her türlü kötü şartla rda hayatlarını idame ettirebilirler ve uygun bir yer buldukları vakit çeşitli klinik belirtiler gösterirler.
Hastalıklı saç, tırnak ve cilt kazıntılarının, K (OH) (potasyum hidroksit) eriyiği ile muamelesinden sonra, mikroskopta incelenmesiyle kesin teşhis konur. Ayrıca hazırlanan cilt kazıntılannın kültüre ekilmesi ve wood ışığı da teşhiste kullanılan metodlardandır.
Vücut mantarı: Genellikle Trichophyton türü mantarlarla olur. Önce ciltte pembe kırmızı bir leke şeklinde başlar, etrafa doğru yayılırken orta bölümü iyileşir. Böylece halka şeklinde, ufak kabarcıklar ve kepeklenme gösteren tipik şeklini alır.
Tedavide; antimikotikpomad, krem ve losyonlar kullanılır. (Buklosamid (Jadit), klotrimazol (Clozol), bifonazol (Mycospor) gibi). Geniş alanlara yayılmış ve tedaviye dirençli ise griseofulvin ihtiva eden hapların yutulması tedaviye eklenir.
Ayak Mantarı: Özellikle atletlerde, toplu olarak yaşanan yerlerde (yatılı okullarda, kışlalarda) ve ayak temizliğine dikkat etmeyenlerde sık görülür. En çok üçüncü ve dördüncü parmak aralıklarına yerleşir. Tabana da yayılabilir. Kaşıntılıdır. Deriyi tahrip eder. Mikrop da kaparsa çok rahatsız edici iltihaplar gelişebilir.
Tedavisinde, öncelikle ayak temizliğine çok dikkat edilmelidir. Her ayak yıkayışta, parmak araları ve tabanlar iyice kurulanmalı, kurutucu pudralar serpilmelidir. Naylon çorap giymemelidir. Ayakları mümkün olduğu kadar havalandırmalı, özellikle yaz mevsiminde yarı açık ayakkabılar tercih edilmelidir. Tedavide, griseofulvin haplan, kurutucu toz ve solüsyonlar ve antimikotik pomadlar kullanılır.
Tedaviye birkaç ay düzenli olarak devam edilmelidir.
Tırnak mantarı: Uzun müddet devam eden ayak mantar' vakalarında ayak tırnaklarının
da tutulması sık görülür. El tırnaklarında nadiren görülür. Tırnaklar kalınlaşır ve parlaklığını kaybeder. Rengi değişir. Tırnak plağı ayrılabilir ve tırnak tahrip olabilir.
Tedavisinde, Griseofulvin faydalıdır. Ancak bunun için 6- 12 aylık bir tedavi gerekir. Ayrıca mantar için hazırlanmış tırnak solüsyonlan da faydalı olabilir. (% 18' lik Dermotrosyd tırnak solüsyonu gibi). Tırnağın çekilmesi gerekebilir.
Kafa mantarı (Tinea capitis): Daha çok çocuklarda görülür.

Bulaşıcıdır. Saçlar kırılır ve parlaklığını kaybeder. Enfeksiyon küçük bir alanda kalabileceği gibi yayılabilir ve bütün kafa derisini istila edebilir. Saçlar dökülebilir. Kabank iltihaplı, yumuşak bir tabaka (kerion) meydana gelebilir. Teşhis, kafa derisinin Wood ışığı altında incelenmesiyle kolayca mümkündür. Teşhiste mantar kültürleri de önemlidir.
Tedavide: Griseofulvin günde 2 defa, 250-500 mg. dozunda ve en az 4 hafta verilmelidir. Kafa mantarı iyileşene kadar enfekte çocuğun kafa derisine % 1 klotrimazol kremi sürülmeli ve enfeksiyonun başka çocuklara yayılması önlenmelidir.
Bacak ve kasık mantarı: Lezyon tipik olarak halka biçiminde, ufak kabarcıkları olan ve yayılma temâyülü gösteren kaşıntılı bir kırmızılıktır. Alevlenme dönemleri daha çok yaz mevsimine rastlar. Tedavi vücud mantarındaki gibidir.
Tinea versicolor: Malassezia
furfur isimli mantar tarafından meydana getirilen bir mantar efifeksiyonu. Beyazdan sütlü kahverengine kadar değişen renklerde, mercimek büyüklüğünde lekeler halinde başlar. Lekeler etraflanna doğru yavaş yavaş genişler ve birbirleriyle birleşerek harita gibi dantela kenarlı şekiller çizer. Hafif pullanma vardır. Hasta bu teşekkülleri yalnızca yazları farkediyor olabilir; çünkü bunlar güneşte esmerleşmez ve çeşitli büyüklükte olabilen "Güneş lekeleri" şeklinde gözükür. Kaşıntı nadirdir ve genellikle hastanın vücudu aşırı ısındığında görülür. Kazınarak alınan metaryalin mikroskopta incelenmesi ile teşhis edilir. Wood ışığından da faydalanılabilir.
Tedavi: Selenyum sülfür şampuanı 3-4 gün boyunca gece yatarken hastalıklı bölgeye sürülür, ertesi sabah yıkanır. Fazla tahriş yaparsa daha kısa sürede yıkanır. Diğer mantar pomadları da faydalıdır.

Malta humması nedir? Malta humması hakkında bilgi

Bir hayvan hastalığı olması- na rağmen insanlarda da görülen bulaşıcı bir hastalık. Tıp dilinde Bruselloz şeklinde bilinen bu hastalığa Akdeniz humması da denir. Bu hastalığa Brucella cinsinden, koklara benzeyen çomak şeklinde mikroplar sebep olur. Keçi veya koyunlarda "Brucella melitensis" sığırlarda "Brucella abortus" ve domuzlarda "Brucella suis" tiplerindeki mikroplar bulunur.
Bulasması: Vakalarin çoğunda bulaşma deri ve mukoza yoluyla olur. Solunum yoluyla da bulaşabilirler. Hasta hayvanların, eti, sütü, sütünün ürünleri ile temas eden insanlara bu hastalık bulaşabilir. Bu yüzden, hayvan yetiştiricileri, veterinerler, çobanlar, mezbahada çalışanlar, sütçüler, peynirciler bu hastalığa yakalananların çoğunluğunu meydana getirirler.
Belirtileri: Bakteriler dalağa, karaciğere, lenf bezlerine, kemik iliğine, salgı bezlerine, sinirlere yerleşirler. Kuluçka miiddeti 5 ile 21 gündür. Yüksek olmayan, zaman zaman titreme şeklinde gelen ateş yapar. Gece terleme ile ateş normale düşer. Bu hastalığı uzun zamandır çekenlerde ateş bazen yükselen bazen alçalan fakat normale düşmeyen bir tablo gösterir. Hasta çabuk yorulur ve terler. İştahsızlık ve buna bağlı olarak zayıflama görülür. Baş, sırt ve eklem ağrıları görülür. Teşhiste, hastalık çoğu defa romazima ile karıştırılır. Bu hastalık başka hastalıkların meydana gelmesine sebep olabilir. Laboratuvar tahlilleri ile tam teşhisi mümkündür.

Tedavi: Bulaşıcı hastalık olduğundan sağlık kuruluşlarına haber vermek mecburiyeti vardır. Streptomisin veya tekrasiklin grubundan antibiyotikler tedavide kullanılabilir. Uzun süredir hasta olanlara veya hastalığı ağır seyredenlere kortizon tedavisi uygulanabilir.

Lumbago nedir? Lumbago hakkında bilgi

Ani olarak ortaya çıkan, bel kaslannın kirişlerini ilgilendiren bel ağrısı.
Lumbagoya "bel tutukluğu" da denmektedir. Hastalığa özellikle otuz yaşını aşan şahıslarda rastlanır. Başlangıcı genellikle anidir. Bir zorlama, ağırlık kaldırma, ters bir hareket veya soğuğa maruz kalma bu hastalığın sebeplerinden bazılarıdır. Lumbagolu kimselerde, eğildikten sonra doğrulmak gibi bel kaslarını kasılmaya sevkeden hareketler çok ağrılıdır. Öksürük ve dışkılama esnasında ağrılar fazlalaşır. Hastalar, bellerini oynatmadan yavaş yavaş yürürler. Adaleler spazm halinde ve basmakla ağrılıdır. Genellikle bel kasları içinde yumrular ele gelir. Lumbago, umumiyetle bir hafta içinde geçerse de, sık sık tekrarlama temayülü gösterir. Ateş sözkonusu değildir. Ani başlaması, kısa devam etmesi ve ağrının bütün bel bölgesinde yaygın olması ile, bel ağrıma yolaçan diğer hastalıklardan ayırd edilir. Röntgen filmleri hiç bir şey göstermeyebilir, ama uzun süren vakalarda röntgen tetkikleri yapmak gerekir.
Tedavisi: Yatak istirahati ve belin sıcak tutulması tedavinin en önemli kısmıdır. Antiromatizmal merhemler, bilhassa salisilatlı olanları şifaya sebep olabilirler. Ilik zeytinyağı ile uygun masaj çok faydalıdır. Ağrı için bilhassa aspirin türü ağrı kesici (analjezik) ilâçlar kullanılır. Belin terleyip üşümesi hastalığı artırır. Ağrı!' dönemden sonra hareketlere dikkat etmek gerekir. ilaçlardan istifade etmek mümkündür. Elektronik akupunktur aleti de Lumbago tedavisinde faideli olmaktadır.

LSD Nedir? Lsd hakkında bilgi

Kullanan kişinin zaman, mekân ve kendi hakkındaki hislerini değiştiren bir
kimyevi madde. Teknik olarak asıl adı "Lizerjik asid dietilamid tartarat"dır. 1938 yılında Isveçli kimyacı Albert Hafmann tarafından, çavdar taneleri üzerinde yetişen zehirli bir mantar olan ergot'un ihtiva ettiği lizerjik asitden sentez edilmiştir.
5 yıl sonra yine Hafmann, maddenin beyin üzerindeki etkilerini bir rastlantı sonucu keşfetmiştir. O zamandan beri LSD üzerinde derin araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar, beyin hücrelerinin birbirleriyle olan kimyevi ilişkilerinin tabiatı hakkında yeni bilgiler kazandırmıştır.
Önceleri alkolikler ve çeşitli psikiyatrik vakâlar üzerinde tedaviyi hızlandırmak gayesiyle kul lanılmış, fakat ilâç olarak kabul edilmemiştir. 1961 den bu yana batının uyuşturucu müptelası gençliği tarafından kullanılagelmektedir. Bunlar LSD ye asid derler.
ABD'de 1,2 milyon kişi ve bunların içinde sayılan yüzde 4-9 nisbetinde kolej talebesi LSD kullanmıştır. Haftada bir iki tane alanlar da vardır. Bunlara "asidkafa" derler. Bu rakamlar 1960'lı yıllardan bu yana yükselmektedir. Batıda ilkokul talebeleri arasında dahi yayılmaktadır.
LSD; düşünceleri, duyguları, zaman, mekân ve benlik idrakini değiştirir. Görme duyusundaki değişiklikler, renklerin V2 derinliğin yoğunlaşması şeklindedir. Görülen nesnelerin aşırı bir manalılık ifâde ettiği söylenir. Zaman sanki yavaşlamıştır. Düşünceler rüya gibi, duygular ise yumuşaklık ve şiddet arasında gidip gelicidir. Kişilik değişmiş bulunur. Hayaller, hezeyanlar ve hariçte mevcut olmayan şeylerin idraki (halüsinasyon) hasıl olur. 75 ile 150 mikrogram dozlar bu halin 6 ile 12 saat devamına yol açar.
Müptelânın gözbebekleri geniş, yüzü kızarmış, kol ve bacakları titremektedir.
LSD kullananlar bir müddet kullanmasalar, hayatın hakikatleriyle zorlandıklarında sanki LSD almış gibi krizler geçirirler. Müzmin endişe (krOnik anksiete) ve sürekli şizofreni benzeri psikozlar da LSD kulanmanın ihtilâtlarındandır (komplikasyon).

Lomber ponksiyon nedir?

Özel bir iğneyle, omurga boşluğunun, omurilik bulundurmayan, fakat beyin omurilik sıvısı ihtiva eden bel kısımlarına, teşhis veya tedavi gayesi ile girilmesi.
Üçüncü ve beşinci bel omurları arasındaki iki aralıktan birine, önce o bölge uyuşturularak, iğne ile girilir. İğneden dışarı akan sıvının tazyikine göre, kabaca beyin omurilik sıvısının basıncı ölçülebilir. Hücresel, biyokimyasal ve bakteriyolojik tetkik için sıvı numunesi alınabilir. Bu işleme halk arasında," bel suyu almak" da denir. Lomber ponksiyondan bazen tedavi gayesi ile de faydalanılır. Bazı menenjit ve merkezi sinir sistemi kanserlerinde, ilgili ilâçlar, bu yolla direkt olarak merkezi sinir sistemine verilmiş olur. Röntgen tetkikleri için bu yolla, merkezi sinir sistemine ilâç veya hava; radyodinamik çalışmalar için radyoaktif maddeler verilebilir. Sadece belden aşağısının uyuşturulması gereken ameliyatlarda da yine bu yolla, merkezi sinir sistemine anestezik ilâç verilebilir.

Lohusalık humması hakkında sağlık bilgisi

Doğumu veya düşügü takiben, kadın üreme organlarında ortaya çıkan bakteriyel bir enfeksiyon. Lohusalıkta ortaya çıkan enfeksiyonlar (Mikrobik hastalıklar);genellikle rahimin iç yüzündehusule gelirler. İltihap plasentanın (Eş) ayrıldığı yerde üremeyollarının herhangi bir bölümünde de meydana gelebilir.Yayılma istidadı gösterebilenhastalık, diğer vücut bölümlerinegeçebilir. Çok tehlikeli bir komplikasyon olarak peritonit (karınzarı iltihabı) olabilir. Rahim toplardamarlarında (venalarda)husule gelen mikroplu tıkaçlar, parçalanıp kan dolaşımına kanşır ve septisemi (kan zehirlenmesi) yapabilir. Hastalığın ciddiyeti, sebep olan mikrobun hastalandırıcılık gücüne, dokulann durumuna ve vücudun direncine göre değişir.
Hastalık hakkında ilk bilgilere, M.Ö. beşinci yüzyıldan kalma eserlerde rastlanmaktadır. Bu tarihteki yazılarda "Rahmi mikrop kapan bir kadın mutad olarak ölür" denmektedir.
Louis Pasteure, 1879 yılında, bu hastalığa yakalanmış bir kadındaki akıntıdan yaptığı preparatta birkaç küçük zincir yapan noktaya benzer bakteriler izole etmeyi başardı. Bunlar, lohusalık hummalannın en öldürücü olanlannı yapan Streptokok cinsi bakterilerdi. Daha sonraki araştıncılar streptokokların kadın üreme organlannda bulunmadığını, diğer vücut kısımlarından, özellikle üst solunum yollarından bulaştığını açıkladılar. Lohusalık humması yapan diğer mikrop cinsleri; stafılokoklar, Eschericia Coli ve Clostridium Welchii'dir.
Belirtilen Hastalık belirtileri genellikle doğumdan sonraki üç günde ortaya çıkar. Titremelerle ateş yükselir ve 38° C'yi geçer. Nabız hızlanır ve genel bir düşkünlük hâli ortaya çıkar. Rahimi büyük ve hassastır. Akıntı iltihaplı (cerahatli) ve pis kokulu olabilir. Tehlike işaretleri; inatcı yüksek ateş, sürekli titremeler, şuur bulanıklığı, ishal ve havalelerdir. İyi seyreden vakalarda hastalık ilerlemez ve üreme organlarında hudutlu kalır. Yayılması hâlinde daha büyük tehlikeler ortaya çıkar. 1660'lara kadar lohusalık hummasından ölümlerin yarısı peritonitlerden dolayı idi.
Korunma: Gebenin muayene, taşınma, doğum ve doğum sonrası işlemlerinde asepsi (mikrop
suzluk) sağlanması ve yeterli mikropsuzlaştırmaya tâbi tutulmamış aletlerin doğumda kullanılmaması gerekir. Doğum manevraları sırasında ebe veya doktorun, işlemleri son derece nazik ve zarar vermeden yapması gerekir.
Tedavi: Lohusalık Hummasının belirtileri baş gösterince, ilk yapılacak şey hastanın izole edilmesidir. Akıntılardan kültür yapılıp mikroorganizmanın tanınması, yapılacak ikinci mühim iştir. Kültürantibiyogram sonuçlarını beklerken, geniş etkili bir anitibiyotikle tedaviye başlanır. Kültürün sonucuna göre antibiyotik değiştirilebilir. Akıntının kolayca dışarı akması için gerekli tedbirler alınır ve kansızlık varsa, kan transfüzyonu yapılır.
1935 yıllarında sulfonamid cinsi antimikrobik ilaçlar bulunana kadar tedavi birkaç basit tedbirden ibaretti. Bu tarihe kadar sadece sınırlı kalmış enfeksiyonlarda, hastanın direncinin de yüksek olduğu durumlarda hastalar iyileşebiliyordu. Sulfonamidlerin ve daha sonra penisilinin bulunması, hastalığın tedavisini mümkün ve başarılı kılmıştır. Abse husule gelmişse cerrahi olarak boşaltılması gerekir

Lenfödem nedir? Lenfödem hakkında sağlık bilgisi

Lenf akımındaki bozukluk sebebiyle proteince zengin lenf sıvısının toplan-
ması ile meydana gelen, yumuşak dokunun şişmesi hali.
Lenf sistemindeki herhangi bir tıkanıklık, lenf akımında durgunluğa ve neticede lenfın birikmesine yol açacaktır. Toplanan sıvı, deri altı yağ dokusu ve deri- nin fascia (zar) tabakaları arasında yayılır. (Bkz. Lenf)
Lenfödeme yol açan birçok sebep vardır. Bazı parazitler (Wuchereria bancrofti, Lao Lua) veya mikroorganizmalar (verem mikrobu, frengi mikrobu, streptokoklar) lenf kanallannda yerleşip, tıkanmaya yol açarlar. Neticede lenf damarlan parazitlerin ve toplanan iltihab hücrelerinin hacmi ile dolarak, dokularda lenf birikimi husâle gelir. Sık sık tekrarlayan lenfanjit nöbetleri neticesinde de lenfödem meydana gelir. Bazı allerjik hadiseler, yüzeysel veya derin toplardamarlann iltihablanarak tıkanması, yanıklar, ameliyat kesikleri, röntgen, radyoaktif izotop ışınlan sonucu meydana gelen nedbe dokusu, lenf damarlarının bütünlüğünü bozarak lenfödeme yol açabilir. Doğuştan olan lenfödeme ise Milroy hastalığı denir. Bir veya iki uzvu tutar, ağnsızdır, ailenin bir veya birkaç ferdinde görülebilir. Kanserlerin lenf yollanna yayıhp tıkanması da lenfödeme yol açar. Sebebi bulunamayan lenfödemler de vardır.
Lenfödemin bulunduğu uzuv, genişler ve büyür. Ödem, gün süresince artar, geceleyin azalır. Fakat her geçen gün şişlikte artma olur. Sert-lastik kıvamında, basmakla iz bırakmıyan bir ödem söz konusudur. Zamanla ödem artarak, tahta sertliğini andırır. Uzun süren lenfödem sonucu deride kahnlaşma ve pullanma ortaya çıkar. Deri, kalın ve pürüzlü görünümü ile fil derisini andırır. Bu yüzden lenfddem yerine "elephantiasis" (fil hastalığı) deyimi de kullanılmaktadır. Deri ileri derecede gerilir, damarlar zayıfiar ve deride ülser- ler ortaya çıkar. Mantar enfeksiyonlan, ek zamalar,toplardamar iltihablan görülür. Bunlardan başka, lenfödeme yol açan asıl hastalıkla ilgili belirtiler de görülür.
Tedavide asıl gaye; lenfödeme yol açan ana sebebi gidermek ve lenf durgunluğunu azaltmaktır.
Hafif lenfödemlerde; ameliyatsız tedavi denenmelidir. Hastalann uzuvlan yüksekte tutulur, tekrarlayan enfeksiyonlar kontrol altına alınır.
Cerrahi tedavi tam bir başarı sağlamıyorsa da yaygın ödem, uzvun kullanılmaması ve tekrarlayan selülit hallerinde uygulanır. Cerrahi tedavinin esası, lenf sistemi ile toplardamar sistemi arasında bağlantıyı sağlamaya dayanır.

Lenfosit nedir? Lenfosit hakkında sağlık bilgisi

Kanda veya bağışıklık sisteminin doku ve organlarında (lenf bezi, dalak, timus gibi) bulunan, iltihabi hâdiselerin olduğu bölgelere göç etme kabiliyerindeki hücre. Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar) ailesi içinde yer alırlar.
Lenfositler çaplanna göre büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırılırlarsa da çapları oldukça değişkenlik gösterdiğinden bu sınıflama pek iyi değildir. Lenfositler ortalama 10 mikron çapındadırlar. Bunun yerine lenfositleri yüzey özellikleri, görevleri (fonksiyonları) ve elektron mikroskobundaki görünüşlerine göre T ve B lenfositleri şeklinde sınıflamak daha uygundur. B lenfositleri antikor üretirler (Bkz. Antikor.) T lenfositleri ise hücre- sel bağışıklık cevabında ve bütün bağışıklık cevaplarının (hücresel antikor) düzenlenmesinde rol alırlar. Her iki lenfosit türü de vazife görürken ınakrofajlarla yakın ilişki içindedirler.
T ve B lenfositlerinin lenfoid dokularda yerleştikleri bölgeler de farklılık gösterir. Bununla beraber her iki lenfosit tipinin de aynı ana hüerelerden geliştiği son araştırmalarda bulunmuştur.
istirahat hâlinde yuvarlak olan bu hücreler yabancı bir maddeyle (antijenle) uyanldıklannda daha büyük, hızla bölünen ve çoğalan hücrelere dönüşürler. Bunlara lenfoblast denir. Böylece verdikleri bağışıklık cevabının daha şiddetli ve tesirli olmasını temin ederler.

Lenfoma nedir? Lenfoma hakkında sağlık bilgisi

Lenf sisteminden kaynaklanan bir kanser grubu. En önemli tipleri "Hodgkin
hastalığı" ile "Non-Hodgkin" denilen yani Hodgkin olmayan lenfomadır. Nadiren görülen tipleri ise "Burkit lenfoması" ile "mikosis fungoides" hastalıkları(lir. (Bkz. Hodgkin hastalığı, Lenf)

lenf bezi şişmesi Lenf bezi şişmesi hakkında bilgi

Vücuttaki lenf bezlerinin hacminin artması. Normal insanda lenf bezleri el ile
muayenede hissedilmez. El ile muâyenede hissedilen bir lenf bezinin önemli olup olmadığı bezin büyüklüğüne, yerine, hastanın yaşı ve işine bağlıdır. Ergenlik çağında lenf bezlerinin sayısı ve hacmi daha fazladır. Çocuklarda lenf bezleri daha kolay büyür. Mesela üst solunum yolu enfeksiyonlan, hafif iltihabi hadiseler çocuklarda erişkinlere göre kolaylıkla bezlerin şişmesine sebep olur.
Lenf bezlerindeki büyüme erişkinlerde, çocuklara göre daha önemli hastalıkları gösterebilir. Lenf bezlerindeki büyüme ilgili olduğu bölgeye ait iltihabi hac:liseleri, ufak darbeleri gösterebilir. Kasıklarda, köprücük kemiği üstünde, kulak arkasında, diz arkasında ve kanndaki lenf bezi büyümeleri önemli kabul edilir.
Lenf be zinde büyümeye sebep olan hastalıklar:
1-itihâbi hastalıklar.
2-Habis hastalıklar: Lenfoma, lösemi (Kan kanseri), kemik iliği hastalıkları, boyun, akciğer ve meme kanserleri.
3-Bağ dokusuna ait romatizmal hastalıklar.
Vücudun herhangi bir yerinde bir lenf bezi büyüklüğü hisseden kişi, hekime müracaat etmelidir. Bunun tehlikeli veya tehlikesiz olduğuna doktor karar verir. Bunun için çeşitli laboratuar tetkikleri yapılır. Gerekirse be ze çıkarılır ve incelenerek kesin teşhis konur (Lenf bezi biyopsisi).

Lenf bezi nedir? Lenf bezleri hakkında sağlık bilgisi

Lenf damarları üzerinde bulunan, çapı mikroskobik büyüklükten, üç cm. ye kadar olabilen, yuvarlak, oval biçimli cisimler. Lenf bezleri, genellikle gruplar halinde bulunurlar. En dıştan bir kapsül ile sarılmışlardır. Lenf bezi, içindeki lenfositlerin yerleşme bölgelerine ve mikroskopik yapılarına göre "korteks" ve "medulla" denilen bölümlere ayrılır. Lenf bezlerine giren ve çıkan lenf damarları ve kan damarları vardır. Lenf damarlan ile lenf bezine gelen yabancı (vücudun bağışıklık sistemini uyancı) maddeler, burada makrofajlann yardımıyla lenfositler tarafından tanınır ve gerekli bağışıklık cevabı ortaya çıkar. (Bkz. Bağışıklık) Ayrıca lenf sıvısındaki yabancı maddeleri temizleme vazifesi de lenf bezlerinde icra edilir. Belli grup lenf düğümleri vücudun belli bölgelerinden gelen lenfatik damarların uğrak yeri olduğundan, bunların muayene ile büyüdüklerinin tesbit edilmesi, o bölgelerde iltihabi bir olayın oldnğunu gösterir. Kanser yayılımlannda da lenf bezlerinde kanser hücreleri veya bağışıklık
hücrelerinin çoğalmasına bağlı büyüme görülebilir. Bu durum teşhiste çok önemlidir.

Lenfanjit nedir? Lenfanjit hakkında sağlık bilgisi

Derin veya sathi lenfatik ka- nalların had (akut) veya müzmin (kronik) ihtihabı.
En çok Streptokok cinsi mikroplar sebep olur.
Akut lenfanjit: Ateş, titreme, halsizlik genel belirtileridir. Akyuvar sayısında artma olur. Genellikle ayak veya eldeki bir iltihâbi olayın devamıdır. Ayak mantan sıklıkla buna yol açar. Ciltte, pembe hassas bölgeler, lenf nodlanna (bezlerine) doğru ilerleyen çizgiler şeklinde görülebilir. Sıklıkla dokularda sıvı biri- kimine bağlı şişlik (ödem) olur.
Kronik lenfanjit: Cilt veya cilt altında mikrobik hadisenin başladığı yerde sert bir bölge meydana gelir. Burada apse, ülser, iyileşen dokular (nebde dokulan) bulunabilir.
Tedavi: Uygun yerlerden kültür için alınan mayi, uygun vasatlara ekilerek hastalığın sebebi olan mikrop üretilip teşhis edilir. Teşhis edilen mikrobu yok edecek olan antibiyotik tedavisi yapılır. O bölgenin yüksekte tutulması, yatak istirahati, sıcak pansuman genellikle yeterli olur. Apse meydana gelmişse ameliyat ile cerahatin akıtılması iyi olur.
Lenf sıvısının akışı (direnajı), lenfatik damarların harap olmasına bağlı olarak bozulursa, lenfödem denilen kalıcı doku şişlikleri meydana gelebelir. Bu hâl ilerlerse o uzvun kesilmesine dahi sebep olabilir.

Lenf nedir? Lenf hakkında sağlık bilgisi

Dokuları meydana getiren hücrelerin arasında bulunan su. Bu suya tıp dilinde "interstisiyel sıvı" denir. Kan kalbden çıkar, dokulara gider ve kılcal damarlardan geçerken oksijen ve gıda maddelerini dokulara verir ve gıda artıklannı geriye alırken bir miktar sıvı fazladan dokuda kalır. Yani damardan dokuya giren su dokudan tekrar damara dönen sudan fazladır. Bu sebeple bir miktar su dokuda birikmeğe başlar. Eğer bazı hastalıklarda olduğu gibi bu biriken sıvı başka kanallarla tekrar dokudan uzaklaştınlmasaydı organlar su ile şişmeğe başlardı. Nitekim kalb yetmezliğinde çok fazla sıvı damardan dokuya geçip yeterince uzaklaştınlmadığı için bacaklar şişer. Keza böbrek hastalığında göz kapak- ları, karaciğer hastalıklarında karın içindeki ölü boşluklar su ile dolarak şişerler. Bu hastalıklarda dahi biriken sıvı mümkün olduğu kadar uzaklaştınlmakta, fakat yeterli olamamaktadır. İşte bu dokular içinde, hücreler arasında biriken sıvıyı uzaklaştıran sisteme lenfatik sistem, bu sıvıya da lenf denir. Eğer bu sistem olmasaydı doku içinde biriken ve damarlarla taşınamayan çeşitli artıklar dokulan çöplük haline getirecek ve hayatiyet mümkün olamayacaktı.
Lenfatik sistem lenf damarlarından müteşekkildir. Bunlar diğer damarlar gibidirler fakat içlerinde kan değil lenf sıvısı taşırlar. Bedenin her yerinde bulunup diğer damarlarla paralel seyre- derler. Kılcal damarlar g'ıbi küçücük başlayıp giderek büyürler. Lenf damarlan göğüste, torasik kanal isimli en büyük lenf damarına dökülürler. Bu da nihayet kalbe girmek üzere kol ve boyundan gelen toplardamarların kesişme yerinde bunlara karışır. Dolayısıyla kalbe dökülmüş olur ve genel dolaşıma karışır. Şimdi görülüyor ki bu dokuda kalan sıvı biriktiği nisbette geri dönmekte ve vücudun dengesi muhafaza edilmektedir.
Lenf kılcal damarları öyle geçirgendirler ki, dokuda biriken bakteriler, çeşitli artıklar, büyük protein molekülleri bu damarlara rahatlıkla girerler ve taşınırlar. Anlaşılıyorki; lenf sistemi, doku için fazlalık olmuş, artık, yabancılaşmış herşeyi uzaklaştıran bir koruma sistemidir. Lenfatik sistemin diğer faktörleri, mesela; lenf bezleri, lenf hücreleri de bu koruma vazifesinde çok geniş bir rol oynarlar.
Lenf sıvısı, lenfatik damarların kasılması ve çevredeki eklem ve kaslann hareketiyle hasıl olan basınç sayesinde hareket eder. Lenf sıvısı birçok ardı ardına dizili lenf bezlerinden (beze olarak bilinir) geçerler. Bunların içinden geçerken lenf sıvısının içindeki bakteri ve diger artıklar (yabancı proteinler, değişik kimyevi maddelerle terkip yaparak vücuda yabancılaşan proteinler, akciğerde biriken katran vesâir tozlar v.b.) lenf bezlerinde retiküloendotelial sistem hücreleri tarafından yutulurlar. Bu olaya fagositoz denir. Bu hücreler, yabancı maddeyi stoplazmalan içine alırlar ve fermentleri (en zimleri) vasıtasıyla sindirirler.
Kandaki proteinin yaklaşık yarısı hergün kandan doku içindeki lenf sıvısına geçmekte ve lenf dolaşımıyla geri dönmektedir. Lenf akımı olmasaydı bu protein dokuda kaybolacak, kanın basıncı bu proteinlerin su tutması ile olduğundan kişinin tansiyonu aşırı derecede düşecekti. Lenfatik dolaşımın bu fonksiyonu belkide en büyük vazifesidir. Lenf sisteminin hastalıkları için: (Bkz. Lenfanjit, Lenfödem, Hodgkin hastalığı)

Leğen hakkında sağlık bilgisi

Duvarlannın büyük kısmı çok az hareket edebilen, eklemler ve bağlar ile birleşmiş, dört kemikten meydana gelen; daha az kısmı bağlar ve kaslardan yapılmış, tabanı yukarıda tepesi aşağıda bir huni şeklindeki odacık. Leğenin çatısı, bir adet sağn kemiği (sacrum), iki adet kalça kemiği (os coxae) ve bir adet kuyruk sokumu kemiğinden (os coccyx) ibarettir. Bu iskelet yapısı, omurga ile bacak- lar arasında bağlantıyı saklar ve fazla ağırlık taşır. Leğeni meydana getiren kemiklere bacak ve vücut hareketlerinin mühim bir kısmını sağlayan kaslar yapışır.
Leğen, kadınlarda doğum yapabilmelerine müsade edecek genişliktedir. Yeterince geniş olmaması doğumu güçleştirir ve hatta normal yoldan doğumu imkansız hale getiribelir ki, bu durumda doğum ancak sezaryen ile mümkündür.

Lavman nedir? Lavman hakkında tıbbi bilgi

Teşhis, tedavi veya barsakla- n boşaltmak için makattan, uygun mayinin verilmesi işlemi.
1- Röntgen tetkiki için barsaklann boş olması gerektiği hallerde sabun çözeltileri gibi mayiler barsaklara verilir,
2-Ağızdan verilen müshil haplarının yetersiz olduğu kabı zlık hallerinde uygulanır.
3-Ağızdan alınması mahsurlu olan bazı ilaçlar lavmanla makattan verilir.
4-Şuuru bozuk olduğu için ağızdan ilaç verilemiyen hastalara da lavman ile ilaç verilir. Konvülsiyon (havale) tedavisinde kloralhidratlı, karaciğer komasında neomisinli lavman kullanılması böyledir.
5-Ameliyata hazırlık için ve doğumun kolay olması için lavman yapılır.

Lavman için kullanılacak mayi miktarı fazla ise, hastaya Legen rektal tüp tatbikinden sonra, yer çekimi tesiriyle mayi, makattan verilir. Sadece ilaç tatbiki gibi az miktarda mayi ile yapılan lavmanlar, rektal tüpten enjektör ile venlebilir.
Barsaklan boşaltmak için kullanılacak lavman çözeltisi, suya 10-15 gram sabun, 3-4 çorba kaşığı gliserin ve 1-2 çorba kaşığı hint yağı konularak hazırlanır.
Lavman için kullanılacak mayi miktan fazla ise önce hastaya makattan rektal tüp tatbik edilir. Sonra hastanın yattığı seviyenin daha yukansından gelen mayi bu tüp yoluyla yer çekimi tesiriyle makattan verilir.

Lavaj nedir? Lavaj hakkında sağlık bilgisi

İnsan vücudundaki içyüzü mukoza veya epitelle döşeli bazı içi boş organlarda teşhis veya tedavi maksadıyla uygulanabilen yıkama işlemi. Lavaj; bir takım özel araç ve gereçlerin yardımı ile bazı özel sıvılann veya ilâçlı çözeltilerin istenilen organlara iletilmesi ile yapılır.
Kulak lavajı: Kulağa kaçan çeşitli yabancı cisimleri, böcekleri veya kulakta kendiliğinden husüle gelip, dış kulak yolunu tamamen tıkayan buşonların (kulak kiri) temizlenmesi için uygulanır. Bunun için üç halkası bulunan özel madeni şırıngalar kullanılır. Vücut sıcaklığına kadar ısıtılmış olan su ile kulak yıkanır. Daha sıcak ve daha soğuk su baş dönmesi yapar. lır veya ilaç', suya batırılmış bir pamuk parçası göze tatbik edilir. Gaye konjonktivit gibi bazı iltihabi göz hastalıklarında, gözün dezenfeksiyonunu temin etmektir.
Mide lavajı: Özellikle ağız yoluyla olan çeşitli zehirlenmelerde, bir ilk yardım usülü olarak kullanılmaktadır. Zehirlenmenin üzerinden 6 saatten fazla bir zaman geçmişse, mide lavajının pek faydası olmaz, çünkü bu süre zarfında zehirli maddeler mideden barsaklara geçmiş olurlar. Zamanında yapılan mide lavajı ile mide içindeki bütün maddeler dışanya tahliye edilir ve mide yıkanmış olur. Mide lavajı için hasta başı öne eğik olarak oturtulur. Ağız yoluyla mide sondasıi itilerek mideye gönderilir.

Mesane lavajı: İdrar yolundan mesaneye sokulan bir sonda ve enjektör vasıtasıyla yapılır. Özellikle mesane iltihablarında tedavi maksadıyla uygulanır.
Peritoneal 'ayki (Kann zan boşluğu lavajı): Özellikle kazalar ve travmalar neticesi kann boşluğundaki organlann yaralanıp yaralanmadığını anlamak gayesi ile yapılır. Karın boşluğuna özel bir torakarla girilir ve buradan serum fızyolojik gönderilir. Bir müddet beklendikten sonra verilen sıvı alınarak mikroskop altında incelenir ve kanama olup olmadığı kontrol edilir.


Plevra (göğüs zan) lavajı: iltihâbh plörezilerde (zatülcenp) uygulanır. Önce bir şırınga ile plevra boşluğuna girilir ki, buna "torasentez" denir. Plevra boşluğuna girildikten sonra, mevcut iltihabi sıvı "irin' boşaltılır. Antiseptik (mikrop öldürücü) sıvılarla plevra lavajı yapılır.
Göz lavajı: Su akıtıcı araçlar veya damlalıklar vasıtasıyla yapı sondanın dışardaki ucuna takılı olan huniden 400-500 mili- litre kadar sıvı verilir. Bu sıvı boşalır boşalmaz, sondanın ucu aşağı eğilir ve sondanın ortasında bulunan puan yardımıyla da mide boşaltılır. Bu işlem birkaç defa tekrar edilir.
Vajinal Lavaj (dölyolu lavajı): Dölyolu mukozasının iltihabi hastalıklarında veya doğum kontrolü maksadıyla uygulanır. Bunun için özel lastikli enjektörleri, sıvısı olarak da dezenfektan sıvılar veya çeşitli ilaçlar kullanılır.

Larengoskopi nedir? Larengoskopi hakkında sağlık bilgisi

Larenks (gırtlak) muayene metodu. "Endirekt ve direkt" larengoskopi olmaküzere iki çeşidi vardır. Endirekt, yani dolaylı metodda bir ayna vasıtasıyla ışık, dil köküne, gırtlağa ve çevresine yansıtılmakta ve gözlenmektedir. Soğuk aynaya çarpan sıcak, nemli, solunum havası aynayı buğulandırdığından ayna önce ısıtılır. Dil kökü ve dil kökündeki gırtlağın, yâni nefes yollarının koruyucusu, adeta kapıcısı olan epiglotun; manzarayı kapatmasın diye dili ucundan gazlı bezle tutup çekmek gerekmektedir. Direkt metod; endirekt metod ile tesbit edilen iltihaplı veya tümöral dokudan parça alınıp, incelenmesine karar verildiğinde uygulanır. Bu iş için larengoskop isimli bir cihaz kullanılır. Bu alet, L harfi biçiminde ve bir kolu boru şeklindedir. Dil kökü, boğaz ve gırtlak lokal olarak uyuşturulduktan sonra veya genel anesteziyi müteakip, larengoskop isimli bu alet, usulüne uygun olarak gırtlağa doğru ilerletilir. Borunun içinden uzatılan aletlerle dokudan parça alınır.

Laparotomi nedir? Laparotomi hakkında sağlık bilgisi

Cerrahi olarak karın duvarının açılması işlemine verilen ad. Karın duvarı, laparotominin gayesine göre değişik istikametlerde ve büyüklükte açılabilmektedir. Laparotomi, hem teşhis, hem de tedavi gayesi ile yapılmaktadır. Yeri bulunamayan mide-barsak kanamalarında yerin tespitinde; tıkanma sarılığının teşhis ve tedavisinde; karnın delici, kesici künt darbelerle veya ateşli silah ile yaralanmalarında, bütün araştırmalara rağmen sebebi bulunamayan ishallerin araştırılmasında, karın zarı iltihaplarında, had karın sendromlarında (apandisit, barsak tıkanması v.b.), sezaryen operasyonunda laparotomi tatbik edilmektedir.

Lapiaroskopi nedir? Lapiaroskopi hakkında sağlık bilgisi

Karın zarı boşluğunun ve özellikle kadın üreme organlarının özel bir optik
alet vasıtasıyla incelenmesi. •
Bu iş için geliştirilen ve Laparoskop ismi verilen aletle yapılır. Laparoskopi uygulamasında, sistemin dört ana bölümünden faydalanılmaktadır. Bunlar ensüflatör (hava verici), optik cihaz, kanüllü trokar (iğne) ve ışık sistemidir. Laparoskopi uygulamaları günümüzde, teşhis ve tedavi alanında daha da geçerlilik kazanmış, hatta görülen, tespit edilen bulguların, kamera aracılığı ile filme çekilme veya fotoğrafının alınması imkânı doğmuştur.
Laparoskopi özellikle nisaiye kliniklerinde, kısırlaştırmada kadın üreme organları ile ilgili şüpheli ağrıların, kısırlık sebeplerinin araştırılmasında, kanserlerin safhalarının tespitinde, endometriozis hastalığının teşhisinde, dış gebeliğin kesin teşhisinde, tümör biyopsisinde, karın içindeki yapışıklıkların giderilmesinde, küçük yumurtalık kistlerinin boşaltılmasında, karın zarı boşluğuna kaçmış spiralin çıkartılmasında kullanılmaktadır.

kürtaj hakkında bilgi? Kürtaj nedir?


Cerrahi tıp dallarında kazı- ma işlemi için kullanılan "küretaj" kelimesi, Nisaiye (Kadın hastahkları ve doğum bilimi) de "kürtaj" olarak geçer. Işlem, teşhis veya tedavi maksadı ile rahim içyüzeyinin kazınması veyahut 12 haftaya kadar olan gebeliklerin sona erdirilmesi için yapılır ise de, halk arasında daha çok ikinci manası bilinir. 12 haftayı aşan gebeliklerde bu metod zor ve daha risklidir. Bu zamanı aşan hallerde gebeliğin sona erdirilmesi gerektiğinde başka tıbbi ameliyelere başvurulur.
Kürtaj lafzı altında esas olarak iki işlem incelenir. Bu işlemler ve prensipleri kısaca şöyledir:
Hastaya lokalden genele kadar değişebilecek anestezi öncesi, ön hazırlıklar uygulanır. Bunun gayesi hastanın sakinleştirilmesi ve ayrıca anestezi komplikasyonlarınin azaltılmasıdır. Hasta kan grubuna uygun kafi kan, ameliye öncesi ihtiyaten hazır bulundurulmalıdır. Tıbbi müdahale ile kürtaj yapılır.
Komplikasyonları: Kürtaj esnasında rahim ağzı yırtılabilir, rahim delinebilir ve takiben kanama, karın zarı iltihabı, barsakların zedelenmesi, genital enfeksiyon gelişebilir.



Kürtajı kimler yapabilir?: Kürtaj için her halû' karda bir kadın hastalıkları ve doğum mütehassısınm mesilliyeti aranır. 10 haftayı doldurmayan gebeliklerde bir mütehassıs veya onun mesuliyeti altında, S. ve S.Y.B.'nin ehliyet (yeterlilik) belgesine haiz bir pratisyen hekim tarafından hastahane veya uygun mahallercie yapılabilir. 10 haftayı aşan gebeliklerde ise kürtaj sadece mütahassıs hekim veya hekimlerce hastahane şartlarında yapılır.