İmünolojik teori; Vücutta sürekli olarak anormal hücrelerin meydana geldiğini, ancak vücudun savunma mekanizmalarının bunları yok ettiğini, fakat bilinmeyen sebeplerle bu savunma sisteminin kırılması durumunda anormal hücrelerin çoğalarak kansere yol açtığını ileri sürmektedir. Bugün bu teori en çok taraftar bulan teoridir.
Kanser hücresi, normal hücrelere benzemez. Kanser, normal hücre çoğalmasını kontrol eden faktörlerin denetimi dışındadır. Vücud, kanser hücrelerini normalde yabancı bir doku olarak değerlendirip imhâ etmesi gerekirken, çeşitli sebeblerle bu işi yapamaz. Böylece kanser gelişir.
Tıb binlerce deneyler yapmış ve bir o kadar da faraziyeler ortaya atmıştır ve atmaktadır. Buna rağmen, insan kanserlerinin oluş mekanizmalarının kesinlikle anlaşılamadığını belirtmek gerekir. 'Bilinen, kanser oluşumunda rol oynayan bütün faktörlerin de (kanserojenlerin) hücrenin genetik materyalini doğrudan veya dolaylı olarak etkiledikleri anlaşılmaktadır. Bu arada çevremizde çeşitli sebeplerle kanserojenlerin sürekli olarak arttığını belirtmek faydalı olur. Teşhis ve tedavi gayesiyle atom reaktörleri ve bomba denemelerinin artıkları sebebiyle insanların maruz kaldıkları radyasyon dozu her gün yükselmektedir. Kanser yapıcı kimyasal maddeler de çok büyük bir hızla artmaktadır. Yeni kimyasal ürünlerin sentezi, atmosfer, su ve besin maddelerinin kirlenmesi, değişik ilaçların klinik kullanım sahasına girmesi bu tehlikeyi artırmaktadır. Herhangi bir kimyasal maddenin kanserojen olup olmayacağını önceden kesin olarak tesbit edebilecek tecrübi usuller de henüz geliştirilememiştir. Bilinen odurki kanser hücreleri, vücudun normal hücrelerinde gelişirler ve tek bir hücreden bir tümör gelişmesi başhyabilin Ancak normal hücreden kanser özellikleri taşıyan hücreye geçiş yavaş bir olaydır ve yıllar süren değişik safhalan ihtiva eder. Zaman ile tam bir kanser hücresi halini alır. Bu gelişim genellikle farkedilmeden olur. Ancak bazı durumlarda kanser öncesi safha tesbit edilip tedavi imkanı doğabilir. Buna en güzel misal rahim ağzı kanserlerinin daha kanser haline geçmeden erken safhalarda hücresel incelemelerle tesbit edilebilmesidir.
insanlarda ençok görülen kanser türleri; erkeklerde akciğer, mide ve barsak, kadınlarda meme ve rahim kanserleridir. Kanser hemen her yaşta görülmesine rağmen, en çok 40 yaşın üzerinde görülmektedir. Yani yaşlandıkça, kansere yakalanma ihtimali artmaktadır. Çocuklarda ve gençlerde en sık rastlanan kanserler; kan kanserleri, sarkomlar (mesela' kemik kanseri) ve böbrek kanserleridir.
En kötü gidişli kanser türleri; Osteosarkom (kemik kanseri) ve habis melanomdur (genellikle deri üzerindeki benlerden gelişen pigment hücreleri kanseridir.) Gidişatı en az kötü olan kanser türleri ise deri kanserleri (çok yavaş yayılırlar, teşhis ve tedavileri kolaydır) ve kan kanserlerinin müzmin lenfositik tipidir .(Kronik lenfositik lösemi).
Kanser hücrelerinin vücudun içlerine doğru yayılma kabiliyetinde olmaları, kanseri kanser yapan en mühim özellikleridir. Kanser, önce yakınındaki dokulara yayılım gösterir. Bu durum belirtilere ve tahribata yol açar. Daha sonra kanser hücreleri bulundukları yerden koparak vücut sıvılarına geçerler ve vücu dun savunma sisteminden kurtulan kanser hücreleri lenf sistemi vasıtasıyla veya direkt olarak kana karışarak, vücudun uzak yerlerine kadar giderler (beyin, akciğer, karaciğer, kemik v s.). Buralara giden hücrelerden de gittikleri yerde yeni yeni kanser kitleleri gelişmeye başlar ve bu organlarla ilgili, bölgesel çeşitli belirtiler ve birtakım genel sist• mik belirtiler ortaya çıkar.
Kanserin belirti ve işaretleri menşe aldığı doku tipine, vücut bölgesine ve hastalığın safhasına göre çok çeşitli olabilmektedir. Bu belirtiler kansere has olmayıp, diğer bazı tip hastalıklarda da görülebilmektedir. Kanserli hastalarda görülebilen bazı belirti ve bulgular olarak; uzun süre iyileşmeyen yaralar, memelerde ele gelen sert yuvarlak kistlerde, be zelerde meydana gelen sertlik; vücudun herhangi bir yerinden sebepsiz yere kan gelmesi, uzun süren inatçı ses kısıklığı, sebebi izah edilemeyen kilo kaybı, iştahsızlık, ete karşı tiksinti duymak, karaciğerin büyümesi, vücutta herhangi bir yerde süratle büyüyen bir kitlenin mevcudiyeti, meme başında veya rahim ağzında devam eden kokulu bir akıntı, kanlı balgam ve öksiirük, dışkılama alışkanlığında meydana gelen değişiklikler (ishal veya kabı zlık), vücudun bulaşıcı hastalıklara karşı direncini kaybetmesi sayılabilir.
Kanserle mücadele ve tedavide neler yapılabilir:
Herşeyden önce, kanserin belirtilerini öğrenerek kontrol etmesini öğrenmeli ve erken safhada yakalamalıdır. Hakikaten ilim adamlarının çoğunluğu kanseri yenmek için hastalığın öldürücü safhaya gelmeden farkedilmesi ve bugünkünden daha iyi tedaviler bulunması hususunda hemfıkirdirler.
Kemoterapi (ilaç tedavisi) ve şua (ışın) tedavisi faydalı kabul edilmektedir. Bu metodlar, kanser hücrelerini tahrib ederken sağlam hücıfleri de öldürmektedirler. Zaten asıl mesele, güçlük te buradadır. Yani kanser için kullanılacak ilaçların, kanser hücrelerini öldürürken, normal vücut hücrelerine zarar vermemesi veya çok az zarar vermesi esastır. Bu ise, bugün için tam anlamıyla başarılamamıştır. Fakat bu konudaki gelişmeler her geçen gün artmaktadır. Bu metodların ekseriya bulantı, saç dökülmesi gibi yan etkileri de olmaktadır. Kanserin erken teşhisi, tedavisinden daha fazla önem arzetmektedir. Çeşitli teş his metodları geliştirilmiştir. Kanserden şüphe edilen hastanın hastalık hikayesi etraflı ve ayrıntılı dinlenmeli, iyi bir şekilde muayene edilmelidir. Daha sonra gerekli laboratuvar metodları uygulanmalı, biopsi yani parça alınarak kesin teşhis konulmalıdır. Biopsi yapılmadan kesin teşhis konulmamalıdır. Kanser teşhisinde kullanılan metodlar arasında çeşitli tekniklerde çekilmiş röntgen filmleri, sintigrafı, ultrasonografi, anjiografi, kompüterize aksial tomografı, nükleer manyetik rezonans tekniği (NMR) ve birçok özel testler sayılabilir. Bu metodlarla kanserin vücuttaki yayılma durumu hakkında da bilgi edinilmekte ve tedavi ona göre ayarlanmaktadır. Halen yapılan ve çoğu defa vücuda zararlı olan kemoterapi ve şua tedavisi yerine, kansere karşı vücudun kendi müdafaa sistemi olan "İmmün sistemi" tembih etmenin (uyarmanın) daha iyi olacağı kabul edilmektedir. İmmün sistemin kanser dokusunu seçme kabiliyeti vardır. İmmün sistem, vücudu koruyan polis hücrelerden yapılmış- t 1 r. Onlar virüsleri, bazı bakterileri ve bunlara benzer yabancı ajanları tanır ve tahrip ederler. Bu faaliyetlerini vücutta bulunan ve adı geçen yabancı ajanlara karşı meydana getirdikleri "antikor" larla yaparlar. Bu bilgiler çerçevesinde kanserin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu söylenebilir.
Diğer yandan tümörlerden çıkarılan antijenlerin, tatbik edilecek aşılar için kullanılma çareleri aranmaktadır. Vücudun kansere direncini artırma metodları (BCG aşışt, interferon gibi biyolojik ajanların uygulanması), termal (ısı ile ilgili) tedavi gibi yeni metodlar da tatbik edilmeye başlanmıştır. Deri kanserteri erken dönemde şua tedavisi veya cerrahi tedavi ile tamamen iyileşebilmektedir. Son zamanlarda bir Türk cerrahi zakkum bitkisinden bir madde elde edip, bazı araştırmalardan sonra kanser hastalarına tatbik etti. Çeşitli kanserli hastaların tedavisinden müsbet netice aldığını televizyon ve gazeteler vasıtasıyla halka açıkladı. Konu tartışma ve araştırma halindedir. Nadiren de olsa, bazen kanserin tedavisiz, kendiliğinden gerileyebileceği bildirilmiştir. Son yıllarda moleküler biyoloji, moleküler genetik ve immünoloji dallarındaki gelişmeler, kanser probleminde yeni merhalelere imkan vermiştir.
Kanserin çeşidine ve kanser yapıcı tesirin özelliğine göre bilinen ve başarıyla uygulanabilen bir kısım korunma yolları vardır. Bunlardan bazıları: kanser yapıcı etkisi bilinen ilaç, kimyasal madde, tarım ilaçları, sanayi ve yakıt artıkları, radyoaktif maddeler gibi amilleri zararsız hale getirici, hiç değilse asgariye indirici yollar, tedbirler gerektirir. Bunlarla beraber alkol, aşırı sigara kullanmamalı, aşırı derecede güneş ışığına maruz kalma- malı, kirli havayı uzun süre teneffüs etmemelidir. Diğer taraftan ileride kansere dönüşebilen bazı cilt, ağız, kalınbarsak ve kadın üreme organları hastalıklarının zamanında tedavi ettirilmeleri de ihmal edilmemesi gereken tedbirlerdir.
Erken teşhisi sağlamak için herkes veya hiç olmazsa kansere yakalanma riski fazla olanlar,altı aylık aralarla periyodik koııtrollerden geçirilmeli ve en ufak bir kanser şüphesi durumunda derhal ilgili hekime veya kuruluşa başvurmalıdır.
Kanserli bir hastaya, hastalığı hakkında verilmesi gereken bilgi, toplumun yapısına, şahsın sosyal, kültürel ve ruhi yapısına, gerçekleri bilme arzusuna göre değişmelidir. Hastanın kanserli olduğunu bilmesi, bu konuda edinmiş olduğu yanlış bilgiler sebebiyle tedaviyi aksatıcı, hattâ caydırıcı bir unsur olabileceği gibi, hekimi ile birlikte tedavinin başarıya ulaşmasında da önemli rol oynayabilir.
Zamanımızın en büyük problemlerinden biri olan kanserin ileride tam olarak anlaşılıp, kesin tedavisinin başarılacağına inanılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder