Vücuttaki dokulardan birine ait bir veya birkaç hücrenin normal özelliklerinin hari‑
cinde bir değişim göstermesi ve kontrolsuz çoğalması ile meydana gelen ve genellikle tümör (kitle) meydana gelmesine sebep olan, çağımızın en mühim hastalığı. Kanser, kelime manası olarak "yengeç" demektir. Vücudumuzun çeşitli doku ve organlarında meydana gelebilen tümörler (urlar) iki türlüdür. İyi huylu (selim) urlar, kötü huylu (habis) urlar. Kötü huylu urların epitel dokusundan gelişen türlerine kanser veya karsinoma, bağ dokusundan gelişen türlerine ise sarkom ismi verilmektedir. Fakat kötü huylu urların hepsine kanser demek adet haline gelmiştir.
Kanser çok eski çağlardan beri bilinmekte ise de, yirminci yüzyılda dikkatleri üstüne çekmiş ve çağımız insanlarının en çok çekindiği bir hastalık olmuştur. Kanser, ilk geliştiği yerden vücudun diğer kesimlerine sıç rarsWYnTe/asraz), iyileşme ümidi hemen hemen yok gibidir. Günümüzde kesin teşhis ve tedavi imkanları oldukça arttığından, erkenden teşhis edilen birçok vak'alar Şifa bulabilmektedir. Fakat teşhis, hastaların çoğu defa ihmalleri yüzünden erken yapılamamakta, dolayısiyle de kanser, ölüm sebebleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok gelişmiş ülkelerde ve yurdumuzda kanserden olan ölümler ikinci sırayı almaktadır. Gerçekte ise, bu oran daha fazladır. Çünkü kanserden olan ölümlerin birçoğu istatistik kayıtlara geçmemekte, bir kısmı ise kanser ölümü olarak gösterilmemektedir. Yurdumuzda her sene 40-50 bin kişinin kanserden öldüğü tahmin edilmektedir. Modern teşhis ve tedavi metodlarının gelişmesine rağmen İngiltere'de bütün ölümlerin % 20 si kanSere bağlıdır.
Kanserin bir genetik hastalık olduğu inancı, gün geçtikçe artmaktadır. Anarşik olarak gelişen bir hücre, vücudun normal biyolojik kanunlarına uymaksızın çoğalmaktadır. Kanserin sebebi ve meydana geliş mekanizması kesin olarak bilinmemektedir. Yeni çalışmalar kanserleşmenin hemen her zaman tek bir hücrede başladığını ortaya koymuştur. Tektip immün globülin yapan lenfoid doku tümörleri, kromozom işaretleri ve enzim işaretleri ile yapılan çalışmalar organizmadaki bütün tümör hücrelerinin kanserleşmiş tek bir hücreden geliştiği intibaını vermektedir. Kanser olmaya meyilli olan normal genlere PROTOONKOJEN (protooncogene) genler denir. Onları bu tip bir değişime zorlayan sebebler muhit, beslenme tarzı yahut irsi faktörlerdir. Kanser, hemofili (kan pıhtılaşamama hastalığı) veya kistik fibrozisde olduğu gibi; geçiş gösteren bir hastalık değildir. Bununla beraber kanserde irsi faktörlerin de rolü olduğu klinik müşahiaıdelerle belirlenmiştir. Mesela, meme, mide, kalın barsak, prostat, akciğer kanserlerinin yakın akrabalar arasında görülme riski, normal halk topluluklarına göre üç defa daha fazladır. Kan- serin meydana gelmesinde dış tesirlerin de etkisi vardır. Kansere yol açtığı düşünülen bu faktörleri üç ana gurubda toplamak mümkündür: Kimyasal ajanlar, virüsler ve radyasyon. Radyasyonun kanser gelişiminde rolü olabileceğine iyi bir misal, Japonya'ya atılan atom bombasından sonra, kan kanserinin o bölgede yaşayanlarda yüksek bir artış göstermesidir. Kansere sebeb olduğu düşünülen maddelere "kanserojen" ismi verilmektedir. Bu maddeler hücre çekirdeği ile ilişkiye girerler. Mesela bir kanserojen madde olan asbets ile akciğer kanseri arasında sıkı bir ilişki vardır.
Yine kadmium, uranyum, arsenik, nikel ve katranın da kansere sebep olduğu bildirilmiştir. Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların da başka tür kanserlere sebep olduğundan söz edilmektedir. Bazı hormonların, mesela, içinde sentetik östrojen (kadınlık hormonu) bulunan doğum kontrol haplarının rahim ve meme kanserlerine sebep olduğu ileri sürülmektedir.
Alkol ve sigaranın da kanserin meydana gelişinde rolleri olduğu tahmin edilmektedir. Alkoliklerde mide ve karaciğer kanseri daha fazla görülmektedir. Akciğer kanseri ise sigara içenlerde içmeyenlere göre 100 kat daha fazladır.
Virüslerde yapılan incelemelerde, bozuk genlerin görünüşü, genlerin kanserde rol aldığına dair ipucudur. Virüslerin, yaklaşık olarak tamamı genetik materyalden yapıldığı için, böyle bir araştırmaya çok müsaitdirler. 1970 de Kaliforniya Üniversitesinde BERKELEY ve diğer araştırıcılar tarihi bir araştırma yaptılar. Tavuklarda kansere sebeb olan bir virüsle çalışırken genlerden birini çekip çıkardıklarında, kanser yapıcı özelliğinin kaybolduğu görüldü. Virüslerin de insanda kansere sebeb olduklarına dair deliller gittikçe artmaktadır.
Müslüman ülkelerdeki kadınlarda rahim kanseri, diğer memleketlere göre daha az görülmektedir. Bunda, müslüman erkeklerin sünnet olmasının rolü büyüktür. Çocuğunu emzirmeyen kadınlarda da meme kanseri, emzirenlere oranla çok daha fazla görülmektedir. Ayrıca fuhuş, rahim kanserinin sebeblerinden olabilmektedir.Kanserlerin ortaya çıkma. sında sürekli mekanik fizik, iltihabi tahrişler ve güneş ışığına aşırı ve devamlı maruz kalınmasının da rolü büyüktür. Bütün bu sebeplerin yanısıra şahsın beden ve ruhi bünyesinin zayıflaması da kansere zemin teşkil edebilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder